31 Mart 2014 Pazartesi

Korku

  Korku nedir? Korkunun tanımını kısa süreli tanımlamıştır insanlar. Korkunun anlık olarak yükselip kaybolan bir davranış olduğunu söylerler. Duygu olduğunu söylerler korkunun. Doğuştan geldiğini söylemeyi de ihmal etmezler. Ancak anlık olan bir şeyin nasıl da insanların kararlarında, hayatlarında bu kadar belirleyici olduğunu söylemezler. Onu horror ve terror gibi suni kavramlarla açıklamaya çalışır ama bu bildiğimiz korku (fear) dur.
  Bugün (30 Mart 2014) tarihinde bildiğiniz gibi ülkemizde yerel seçim yapıldı. Yerel seçimler bu sefer bildiğiniz genel seçim havasında geçti. Bu seçimlerde iktidarın artık biteceğini düşünen (kasetler,tapeler, montajlar,makaralar, 1 trilyoncuklar, haşhaşiler, inlerine girecez....vb) dolayısıyla 12 yıldır yıpranan iktidarın sonunun geldiğini düşünüyordum. Benim gibi düşünen insanlar da vardı tabi ancak genel kanı (özellikle kendine solcu diyen kesim) burada biraz azalacak Çumhurbaşkanlığı seçimiyle daha da yıpranacak sonraki genele seçimlerde bitecek diyorlardı. Yani söyledikleri şey tam olarak şuydu; ''Cahil halk bunları seviyor üstat napalım!'' diyorlar. Biz eylemlere devam edeceğiz demeyi de ihmal etmiyorlar ve kavramsal olarak yalnızlar.  Her yalnız gibi  biraz narsizime kaçıyor bu arkadaşlar. Biz dürüst doğru insanlarız. Onlar gerçek müslüman değil. Başındaki türbandan dikiz aynalarını göremiyor bide cip kullanıyor. Kocan 2'ciyi aldımı?. O başına taktığın şey dinde yok. Seyyid Kutup ezbercisi seni. Teravih dinde yoktur. Namaz kılandan korkacaksın zaten.... Cahil, makarnacı seni....vb....
   Bu tarz nefret kokan söylemleri duyuyoruz. Bu söylediğim gibi biraz narsistlikten biraz ezberden biraz da bu insanların algılarının 12 yıllık zaman zarfında yıpranmasından. Bu insanların bu şekilde kin, ezilmişlik, tepeden bakma anlayışını gören , daha önce Akp'ye oy veren ve yukarıdaki olayları gören seçmen düşüncelere daldı. Duygular arasında gitti geldi. Kandırılmışlık ve korku.... Tabiki korku galip çıktı. Çünkü siz (gezici, çapulcu ,solcu,vatansever(!), beyaz türk)... Sizden korktukları sizin kininizi gördükleri için intikam almanızdan korktukları için Akp'den vazgeçmediler. Gerizekalı oldukları için değil bilhassa doğuştan gelen korku duygusunun neden doğuştan geldiğini kavrayarak.
    Siz onların yazarlarına,kutsallarına, gazetelerine, kahramanlarına hakaretler ettiniz. Hakaret dahi etmeseniz onların yaptıklarını yapmama konusunda kitlesel mutabakata vardınız.
   Sonuç olarak kutuplaştık işte. Yıllardır %50 yönetiyor diğer %50 ise kinlenmeye devam ediyor. Hala çıkmış elektirkler kesildi, silahla daldılar falan diyorsunuz. En büyük silahı zaten siz kapalı twitterınızda kullanıyordunuz.  Yapmacık arkadaşlıklar kuruyordunuz. Siyasal islam bitti diyordunuz gerçekten bitebilirdi biraz insan olabilseniz biraz karşınızdaki insanları anlamaya çalışsanız. Nerede o insanlar! Uzun lafın kısası Akp bitmiştir ama korku ve intikam tutkusu bitmemiştir. Buda Akp'nin fişinin çekilmesini önlemektedir. Daha uzun süre o fiş çekilmeyecek gibi... !

 

22 Mart 2014 Cumartesi

Yazıda Karakter ve El

Tarihin Arka Odası veya benzeri programlarda ikide bir söylerler. Canım el yazması eserler rutubetten perişan oldu, haraç mezat satıldı veya bizim dedenin bir el yazması var size yollayalım okuyun vb.... Bir çok kez duyarız. Gittiğiniz sonradan görme bayram ziyaretlerinde de bunu mutlaka görürsünüz (illa bir söylerler.).
Bu durum sadece eskilikten ve değişiklikten değildir. Bunda el yazısının karaktere özel yapısının etkisi çok büyüktür. El yazısı bize çok şey anlatır.
  Klasik bir şekilde başlayalım. Tek yumurta ikizlerinin bile el yazıları farklıdır. El yazısı kişiye karaktere özeldir. Özellik o kadar barizdir ki baskın (dominant) olmayan elinizle bile yazsanız dahi yazının sizin olduğunuz anlaşılır. Hatta bilerek yazınızı deforme (robotik) yazsanız dahi sizin olduğu anlaşılır. El yazısı sizindir yani....
   Eskiden duyardık; yazarın kendi el yazısıyla, kendi notlarından, gizli defterinden falan gibi şeyler duyardık. İnsanlar öldükten sonra  bana yazdığı mektuplar falan diye çıkan gerçekliği tartışılan değişik kitaplar çıktı. Günlüğünün belli kısımları yayınlanan yazarlar dahi var. Bu metalar değeri yazardan değil el yazısından alıyor. Yazar sadece işin reklam kısmı işin asıl kısmı ise yayınlanmaması için yazdığı sahici, saf ,temiz yazılarının olmasıdır.
   Ancak bu durum artık ölüyor galiba ... Çünkü artık insanlar el yazısını kullanmıyor. Herkes klavye denen mefhumlarla yazıyorlar. Bana daktilo neydi Anıl dediğinizi duyar gibi oldum. Daktiloda insanlar günlüklerini, mektuplarını yada notlarını yazmıyordu. Daktiloda yazdıkları şeyler iş dediğimiz şeylerdi. Ama artık klavye ile not alıyor insanlar. Klavye ile yazışıyorlar. Hatta artık klavyenin bile sanalından yazıyorlar. Belki de o yüzden internetteki yazılarda fazlaca ''ben'' görüyoruz, fazlaca parantez görüyoruz. Bu parantezler bize el yazısının dilini aktarmaya çalışıyorlar. Oluyor mu?...
    Son olarak yeni yazarların ilk klavyeleri veya ilk romanını Starbucksta bu laptopla yazmıştı falan gibi şeyler göreceğiz. ''Spame Düşmüş Hayatım'' isimli aşk mektuplarından oluşan derlemeler göreceğiz. Yada yeni yazarların el yazmaları çok daha değerli olacak...


20 Mart 2014 Perşembe

Ziyaa




Açık Radyo'nun Gezerken Özel serisinden etkilenilmiştir.

Ziya hakkında daha fazla bilgi için:   http://cepli.blogspot.com.tr/2014/01/ziya.html

19 Mart 2014 Çarşamba

Baskerville'in köpeği,tazısı, eskisi, yenisi

Okulum dolayısıyla orjinal ismi ''the Hounds Of Baskerville'' olan bir hikayeyi okumak durumunda kaldım (zorunda değil lütfen !). Hazırlıkta olduğumdan mütevellit kitabı ingilizce olarak okumam tavsiye edildi. Ancak ben sivri zeka Anıl gittim ve türkçesini okudum. Büyük bir gururla da okudum. Kurnazlığı sevmediğimi bilirsiniz hepiniz, sevmeme nedenim belki beceremememdir. Neyse hikayeyi başından alalım:
  The Hound of Baskerville ismini duyduğumda zihnmde çeşitli çağrışımlar yapmıştı. Bu sebeble bu kitap bizim evde kesin vardır dedim. Kardeşime baskervil dememle beraber Baskerville'in köpeği kitabını elimde bulmam arasında 10 dakika bile yoktur. Derken kitabı okumaya başladım ve kitap dirençsiz çıktı bir anda bitti (ah polisiye). Bende gayet kendimden emin kafam rahat millete atıp tutmaya başladım. Derken bu gün (18 mart) okulda ben kitabı türkçesinden okudum zaman kaybetmedim falan derken... Bir arkadaş bir soru sordu. Soru basitti katil kim? Ben bütün ukalalağımla cevapladım; steptalon.... Franklend diye bir tepki duydum. Sonra steptelan'un karısını sordum ve acı gerçekle yüzleştim. Sherlock adapte edilmişti günümüze ve hatta bu adaptasyon dizi içindi sadece. ''Based on'''un pr çalışması seviyesine düşmeşiydi olan. Yazı gerçekten ölmüş ve hatta roman da ölmüştü belkide biz de ölmüştük. Benim kurnazlığım yazının ölümüne rast geldi anlayacağınız, bir arkadaşa da atıp tutmuştum. Bunun özetini yazıp blogda yayınlarım herkes blogumu okumak zorunda kalır demiştim. Büyük konuşmak tehlikeliymiş anlayacağınız.
    Yazı o kadar ölmüş ki orjinalinin katilini beğenmeyip masum insanları katil yapıyorlar. Arkadaşım bari isimleri kökten değiştirseydin. Katilin sevgilisini onbaşı yapıyorsun amacın ne. Cinsiyetlere bile sadık kalmıyorsun. Bide bunu yapan orjinal yapıyoruz süper yapıyoruz diyen bbc (evet bilerek küçük yazdım.)... Ne diyelim Allah Rahmet Eylesin.
   
Kitaba gelirsek katilin amacını bayağılıktan uzaklaştırmak her ne kadar saygısızlık olsa da başarılı olmuş. Karakterler düzgünler ama mycroft gibi bir ''tanrı'' karakter garip durmuş. Motivasyonlar hakikaten modernleştirilmiş. Asıl hikayenin katili statelon'ın adına adeta iade-i itibar yapılmış. Dr mortimer cinsiyet değiştirip psikologluğa geçmiş. Hadi her şeyi anladım da adamın soy adıyla niye oynarsın ki...Özet mi özet mözet yok gidin dizinin özetini izleyin zaten yazı öleli çok oldu.!!!!!!!!!!!!

16 Mart 2014 Pazar

Notlar...


  • Sarıgül'ün metro aktarma istasyonu fikri güzel gibi....  Ancak bu olmazsa arabalı yolcu metroyu kullanmaz demek... Neyse metro hakkında güzel konuşmaya başladı. 
  •  Radyo Odtü'deki Modern Sabahlar podcasti hızlı bir şekilde (aynı gün içinde) yükleniyor. Ege Kayacan şu Stand-up Comedy' deki adam değil mi?
  • Notlar yazılarımın geleneksel konuğu Ayna (Erhan Güleryüz) 'ü yine atlamayalım. Ayna'nın ''Anlatmalıymış meğer'' şarkısı ne güzelmiş. Birde Söz Müzik Erhan Güleryüz bitti mi yahu ?
  • Alemin Dedektifi hızlı koşar, keman çalar üstüne bir dahidir. Bizim Başkomiser Nevzat takıntılı ve yaşlıdır. Yanlış bir karşılaştırma oldu bizim de Sherlock çakması kahramanımız var tabiki. Tek sorunu kız mıdır kadın mıdır bilmesi... (Hatırlayan!!!!)
  •  Dağınık odanın en önemli faydası; yıllardır görmediğin şeyleri görünce sevinme olabilir mi? Tabii ki olur.
  • http://septafail.com/ ...............  Yabancı insanları çok zeki zannediyoruz ama bu insanlar galiba gerçekten düz adam dediğimiz tiplerden. Public transformation'un faydalarını Onur Baştürk misal ele almak için gerçekten düz adam olmak lazım. 
  • Şuan sınıf arkadaşım olan saygı duyduğum bir okulda okumuş olan bir insanın kalıplaşmış belli kalıpları derste bize çok mühim olaymış gibi anlatması hatta biraz da yanlış anlayarak anlatması... Söyledikleri özetlersek şuydu: Twitter, Facebook 'a falan ihtiyaç yoktu onlar ihtiyaçlarını yarattılar(Bunu 7 milyonuncu duyuşum ve bunu her sakil tartışma programında mutlaka söylerler). Ünlüler bunları kullanmaya başlıyor sonra halk da onlardan görüp kullanıyor (Ünlüleri hala kanaat önderi sanan, fısıltı gazetesi kavramından bir haber tipik dedikodu programı müşterisi lafı. Evet lafı kelimesini bilerek kullandım).... Bilmiyor ki bu insan ünlüler bunları en son kullanmaya başlayanlardır. İnsan fikri manipülasyona çok fazla açık ve savunmasız hatta kendileştirici. Bunlar onun düşünceleri olamaz yada olmamalı yada ben onu çok abarttım.
  • Eskiden Florya Koleji'deyken her ay çıkan Teneffüs dergisinde yazımızın çıkması için taklalar atardık. Şimdi yazdığımız yazı herhangi bir yerde çıkar diye kabuslar görüyoruz. EVET galiba biraz gerizekalıyız.
  • Haftada bir Kulak Misafirleri podcastini dinlemenizi tavsiye ederim. Her ne kadar bazen çok kesin konuşmalarına kızsam da eğlenceli bir ikili hatta daha çok düşündürücü
  • Son olarak hiç bir eylemde veya yakınında ölünmeyen bir ülke isteyelim. Eylem yapmayalım hatta be! Sırf israf!
  • Septa Fail hakkında son bir şey... Burayı okuyan toplu taşıma kullanan insanı melek sanabilir. Adamlar hiç bir yerde zamandan ve efordan tasarruf edersiniz dememiş. İnsanların ilk fırsatta arabaya kaçmasına neden olan belkide meleklikten uzaklaşıp insan olmak istekleridir. Evet gerçekten insanlar melek olmak istemiyor. Diziler tersini yüceltsede.

Çakma Bulgar Zorlama İtalyan Bilim Adamı---- 2

Yazı güzel olmuştu. Yayma konusuna gelince İngilizce yazmamanın hem iyi hem de kötü etkileri olduğuna idraktaydı aklı . Yerel siteler havada kapardı Türkçe olduğu için ama ''merkez'' medya'ya göstermek zor olacaktı. Neyse Türk gibi başlayamaması normaldi herhalde. Yerel haber sitelerinin infolu garip maillerine teker teker yolladı yazıyı. Başlamıştı işte ...
     Kafasını dağıtmalıydı. Düşündü. Artık bir bilim adamıydı. ''Bir şeyler okumalıyım'' dedi kendi kendine... Okumak, hayatı haberlerden öğrenen bir insandı. Okumayı ilk öğrendiğinde kitap denen şeyleri okumuştu. Ama ne olacak ki bir yerden duymuştu işte; ''yazı öldü.'' diye. Bu şekilde yaşayıp giderken Akşam diye bir gazete gelmeye başladı eve.  Eğlenceliydi gerçekten. Arka kapağından garip dış haberleri okuyor. İçeriden yine dış haberleri okuyordu. Yazarları da dışarıyı (Amerika'yı) yazıyorlardı. Futbolu ilk Alaattin Metin ve Gülengül Altınsay'dan okuyordu. Biraz fenerliydi gazete sanırım, belkide beşiktaşlıydı. Serdar Turgut'un Oray ile beraber yazdığını bir Amerika günlüğünü hatırlıyordu. Amerika'ya olan nedensiz sevgisi ve belki hayranlığı buradan gelmekteydi , Yada nesli böyleydi. Buradan gelmekteydi haber okuma alışkanlığı. Yıllardır Akşam almadığını hatırladı.
    Arka kapak haberleri hüviyetini garip internet haberlerine bırakmıştı. Değişmişti sözde komplikeleşmişti .
 Oda bunu kovalıyordu zaten Artık bilim haberleri arka kapak haberi olmuştu. Uzmanlık alanında yazıyordu yani. Okumak düşüncesi bile uykusunu getirdi yatma vakti gelmişti.
DEVAM EDECEK....

6 Mart 2014 Perşembe

Çakma Bulgar, Zorlama İtalyan, Bilim Adamı: Anilinov Kaynarino---- MACERALAR (1)

 Anilinov rahattı. Çaykurrizespor'dan sonra kısa bir Galatasaray macerası yaşamış ve dogmatik 4-3-1-2  oynamaktan menajerliği bırakmaya karar verdiğinde gazete okuyordu. Gazetede İsmet Berk Can denen vasıfsız  zatın bilim yazısını gördü. Aklına düşmüştü bilim adamı olacaktı. Bir kere çifte Avrupa Birliği vatandaşıydı.  Daha ne... Benim atalarım da vinciler diyordu. Başka kimse gelmedi aklına.... Menajerlikte adam saymak  kolaydı. Neden başkalarının adlarını sayıyordu ki zaten kendi varken.
   Önce adını duyurmalıydı, hızlı olmalıydı çünkü bilim yarış demekti. Her zamanki özgüveniyle, atak oynama korkusuzca (adeta all out of attack) yenilmeyi özümseyerek ilerlemeyi seçen yapısı onu gazetelere çıkaracaktı. Bundan emindi. Konuyu da bulmuştu:
    Aşk... Bu konu başlangıç için iyiydi. Repütasyon önemliydi haddizatında (hattızatında). Ses getirecek çalışma böyle olurdu işte:
Yıllardır ne derler insanlar ebeveynlere benzer insanlara aşık olur. Anilinov bu kaçın kurası... Başlığı hazırlamıştı bile... İnsanlar 4 yaşına kadar gördükleri insanlara aşık oluyorlar. Zihinin duygusal lobu gelişimini 6 yaşında tamamlar bunun ilk 4 yılında  güzellik algılarımız oluşurken sonraki yıllarda duygularımız otururdu(Sıralama ver ki gerçekçi gözüksün). Bu durum tamamen yeni bir fikir değil , Freud 'un da aslında bunu söylemeye çalıştığı (başa dönelim dön baba dönelim).... Başta Liverpool üniversitesi olmak üzere birçok üniversite çalışmamla ilgilendi (Reklam). Bu nası bilim yazısı oldu böyle daha çok kendi reklamı oldu bu...  Konusu hakkında derinleşmeliydi ama fazlada derinleşmemeliydi. Fazla derinleşirse merak unsuru kaybolur, derinleşmezse inandırıcılık azalırdı.
  Biraz uğraşarak şöyle bir yazı çıkardı ortaya:
                                                      4 Yaşına Kadar Dikkat
İnsanlar şu ana kadar Aşkın kökeni hakkında bir çok çalışma yaptı. Tam olarak bir cevap bulamadı ama Sızı Üniversitesi Biyoloji Bölümü Araştırma Görevlisi Anilinov Kaynarino bu konuda oldukça iddialı. Kaynarino' ya göre Aşık olacağımız kişiler ya 4 yaşına kadar gördüğümüz insanlardan biri yada oldukça benzerleri. Kaynarino yaptığı anket sonucunda genç yaşta istekleriyle evlenenlerin %80'inin 4 yaşından önce tanıştığı ve bunların %90'ının akraba olmadığı sonucuna varmış. Akrabalığın yakınlaşma ihtimalini arttırmasına rağmen akrabası ile evlenmenin düşüklüğü hakkında kaynarino insanlar evrimsel yapıları gereği 2 yaşına kadar gördükleri insanları aileden sayarlar bu kanıtlanmıştır diye cevaplıyor. Modern yaşam bu durumu yok edebilir mi isimli sorumuza ise bu durum her zaman geçerlidir dedi ve ekledi. Ortalama bir insan 4 yaşına kadar resmi ve ahlaki olarak evlenebilceği 2000 insan görür ve bu 2000 insandan en az biriyle aynı şehirde yaşama ihtimali %16'dır ve takdir edersiniz ki %16 hiç de azımsanmayacak bir orandır. Kaynarino beynin duygusal bölümünün gelişiminin 6 yaşına kadar tamamlandığını bunun 0 ile 4 yaş arasında insanların aşık olacakları insanları seçtiğini, 4 ile 6 yaş arasında ise duyguların oturduğunu söylüyorlar dedi.
   Freud da bunu söylemek istemişti ama anlatım tarzı onun yanlış anlaşılmasına yol açtı diyor kaynarino... Kaynarino son söz olarak çalışmasını Türkiye'de sürdürmek istediğini ancak ödenek konusunda sıkıntı çekmesi durumunda ülkeden ayrılıp çalışmayı vatanı İtalya'da sonlandıracağını söyledi.

Yazı hazırdı şimdi sıra yaymaya gelmişti...

Devam Edecek..'