30 Haziran 2014 Pazartesi

What do Mccalebb do in Nba ?

Bo Mccalebb is american player who plays in europe several years. His first europe (oversea) debut in Mersin. His first year was good but chris lofton overshadowed him. Howewer Partizan see him potensial leadership and competitive feeling and his athletic ability.  His Partizan years was breakthrough years.
   İn this year Mccalebb lead his team in euroleague final four. His euroleague semi-final game his unforgettable for human.  His playing style is similar  Derrick Rose playing type. Moreover he better defensive player than Rose. İn Siena Mccalebb keep his level.
   When Rose suffered ACL and closed season, Many europeon basketball fans said: Mccalebb is europes Rose and as dominant as rose in partizan final four way. İf Bulls signed mccalebb, bulls would stay similar level (not to same level). But tihs transferred won't appear and he signed another turkish team (Fenerbahçe Ülker).
    Fenerbahçe  years is nightmare for Mccalebb he suffered many injuries and his first year people won't see his competitve feeling and almost won't see his athletic skills. Season ended Fenerbahçe fan says Mccalebb was overrated and want his leaving. İn his first fenerbahçe year don't have good beyond the arc percentage. And won't penetrate agressive and his lack of  physics is afraid Fenerbahçe fans.
    Second year in Fenerbahçe he was better than first year. He make defence. He penetrate and he agressive than normal player but not Partizan level. But know fenerbahçe fan say, Mccalebb good player but he is not point guard. He terminate his contract. He free agent know and some site say mccalebb will join  Nba example:   http://basketball.realgm.com/wiretap/233957/Bo-McCalebb-Has-Best-Chance-For-NBA-Signing-Several-Teams-Interested

    Now he isn't partizan mccalebb and his athletic ability is less than ever before. His shot is not good and his phsycish isn't in Nba level.  He is good europe player but he is not Nba player.  HE is not darren collison becouse of his shot and explosiveness. He is not Carlos Arroyo because of Arroyo's playmaking skills. He is potential bench warmer in Nba. He won't play effective in Nba.

Bir Hümanistin Doğuşu 2

Telefonla hemen 112 aradı.  Televizyondaki otoritenin yıllardır bilmediğini iddia ettiği numarayı yani. Bu numarayı bilmeyen insanların olabileceğine inanmıyordu ancak  bu kadar bunu bilmiyorsunuz size öğretelim dayatmacılığı canını sıkıyordu. Ambulans hemen gelmişti. Ağır yaralı işsiz arkadaşı için belki iyi belki de kötü olmuştu bu hızlı geliş... Onunla birlikte ambulansa bindi.
   Şimdi sırasıyla yapması gerekenleri düşündü. Öncelikle adamın ailesine haber vermeliydi elbette... Haftasonu asansörde bir çok karşılaştığı o gülmeyen kadını hatırladı ve belki de bu şekilde hatırlayışının sebebi adamın intiharını sebep bulma çabasıdır. Kesinlikle bir sebep arıyordu. Adamın telefonunu aldı.  Şimdi karısın araması gerekiyordu. Bakındı rehbere. Tabii ki aşkım diye kaydetmemişti veya belli bir belirteçle belirlenmemişti. Son arananlardan Rabia diye tahmin etti. Şansı yaver gitmişti ah yada istatistik. Yeni yaşamında buna şans demeyi tercih edeceğini biliyordu.
    Karısına açıklamayı yaptı ama kaba üslubu daha bir yere gitmemişti. Gayet kaygılandırıcı yatıştırıcı yönden yoksun bir açıklamaydı. Etkili de olmuştu kadın onlardan önce varmıştı hastaneye. Her şeyin bir sebebi var diye düşündü. Eğer o konuşmayı olması gerektiği gibi yapsa kadın daha geç ulaşacaktı ve bir sürü bilmediği soru ile uğraşacaktı. İnsanlar hayatını kolaylaştırıyordu işte.
    Adamın karısı hiç te suratsız değildi. Kocasının girişimi görece başarılı olmasına rağmen 30'la giden bir araba insanı ne kadar öldürebilir ki. Bunun doktorcası duyunca kadının gülüşün bu yüzde iğreti durmadığını gördü. Sonra fark etti  kadının kırık köpek dişini. O diş onu gülmekten alıkoyuyor bunu anladı. İnsanların gülüşünün etkili olması için muntazam bir gülüşe sahip olması gerekmediğini görmesi iyi gelmişti. Teşekkürünü de aldıktan sonra oradan ayrılma vaktinin geldiğiniz anlamıştı.
    Evine vardığında annesini aradı ve akşam yemeğine bir tabak kaptı. Başarılıydı insanlar sayesinde o suni İŞ başarılarının boş olduğunu hissetti. Yada belki dünyanın en pargmatik insanı olduğunu. Ne pragmatiği canım bu gün bir adamın hayatını kurtarmıştı. Üstelik kimsenin bilmediği hızır acili arayarak. İyi bir insan olduğunu düşünüyordu.  Güzel giyinmeliydi. Yada spor giyinmeliydi annesi önünde genç görünmek iyiydi bu mutlu ederdi onu. Odasına doğru yola koyuldu
Devam Edecek


Başı için:
http://cepli.blogspot.com.tr/2014/06/bir-humanistin-dogusu.html

29 Haziran 2014 Pazar

Miami Heat'de Son Durum

Bugün (dün) Wade ve Bosh'un da erken serbest kalma maddesini kullanmalarıyla beraber Miami hakkında yorumlar yapılmaya başlandı. Bu vesileyle oyuncu opsiyonunun ne kadar bela bir şey olduğunu belirterek Miami hakkındaki son haberleri verelim.
  1. Lebron serbest kalma maddesini kullandı ve Maksimum kontrattan aşağısını kabul etmeyeceğini açıkladı
  2. Bosh'un 15-16 milyona anlaşması bekleniyor.
  3. Udonis Haslem 4.6 milyon olan oyuncu opsiyonundan vazgeçip serbest kaldı.
  4. Lebron bu draftın beni en heycanlandıran oyuncusu dediği guard Shabazz Napier alındı. Norris Cole'dan bir fazlası olduğunu sanmıyoruz ama Cole daha özgüvenli bir oyuncu olduğu kesin. Bu özgüven onu Nba2De bunalıma da sokabilir yıldız da yapabilir.... Neyse göreceğiz.
  5. Ray Allen ,Lebron nereye ben oraya diye abidik gubidik bir açıklama yaptı. Yazık be koskoca Ray milletin yancısı oldu!
Bütün bu serbest kalmaların San Antanio benzeri derin rotasyonlu bir takım kurma amacına yönelik olduğu söylenebilir. Bu durumda Miami'nin San Antanio'dan korktuğu için yaptığını zanneden salaklara buradan söylenmesi gereken tek söz bu takım San Antanio'yu bir kere yendi. Burada söylenmesi gereken bunun bir imrenme (örnek alma) olduğu. Nba'de bir çok takım big 3 kurmaya çalışıyor meşhur big 3'miz ise big 3'lik yetmiyor diyor. Modası geçti mi ne bu üçlülerin!


Biraz da hesap kitap yapalım. Miami'nin şuan 55m boş cap space (maaş boşluğu) var. Lebron'un maksimum kontrattan aşağısını almayacağını açıkladığını biliyoruz. Chris bosh da 15-16 miilyona canım feda diyor. lebron'a 23 bosh 15 geriye 17m kalıyor. Wade ne alacak o Miami'nin geleceğini belirleyecek. Aslında en temizi Bosh yada Wade'den birini gönderip 1'inn yerine bir full mid level birde standart mid level adam almak ama bu takımı ayırmak gerçekten çok zor!
   Wade'in 10m civarında bir kontrat imzaladığını düşününce 7m kalıyor. Shabazz-Cole  ikilisine bırakılan guard rotasyonu Chalmers'a yolu gösteriyor. Bu durumda bir ilk beş uzun bir de kanat yedeği mid level ile alınabilir. Ray Allen ve Rashard Lewis'in ayrılmayacağı düşünüldüğünde hiç fena bir kadro olarak olmayacağı anlaşılabilir.
   Lowry veya Melo'nun alınıp big 4 kurma planları imkansız görünüyor. Zaten big 4'a gerek de yok.  Böyle bir durumda  yaşlı kurtlara verilecek veteran minumum kontratlar önem taşıyor. Elton Brand ve Caron Butler ilk akla gelenler. Bir de fizikli ucuz yedek guard bulurlarsa demeyin keyiflerine.
   Ne olursa olsun Lebron ayrılmadığı sürece Miami şampiyonluk adayı olarak kalmaya devam edecektir. Lebron'un ayrılma ihtimali de düşük görünüyor hadi bakalım.

not: Ne kötü yazı oldu yahu resmen hamlamışım!

21 Haziran 2014 Cumartesi

Ön yargı mı Son yargı mı tehlikeli?

İnsan hafızasının düz ve yanılmaz olduğunu düşünürüz biz insanlar. Gözümle gördüm, kulağımla duydum; gibi şeyler söyleriz. Zamanla düşüncelerimizi, insanlara bakış açılarımızı bu hafıza parçalarıyla yaparız. Hafızamıza çok güveniriz. Tek dostunun hafızası olduğunu düşünen insanlar dahi vardır. Peki hafızamız gerçekten yanılmaz ve kesin gerçek midir? Hafıza bizi eğer yanıltıyorsa biz ne yapacağız? Tabi ki her light yazar gibi böyle bir şey varsa nasıl kendi lehimize kullanabiliriz?
    Hafızamızı psikologlar çeşitli türlere ayırmışlardır. En basit olarak uzun süreli ve kısa süreli bellek olarak herkes bilir. Kısa süreli bellek bu yazının konusu değil. Uzun süreli bellek bilgileri anlamsal olarak saklar. Çeşitli anlamlar yükler nesnelere. Bazı insanlar ezberlerken kodlama tekniğini kullanır ki bu sağlıklı ve uzun süreli olan yöntemdir hafızamızın çalışma prensipleri göz önüne alındığında. Yani uzun süreli hafızada hafızada bilgi yorumlanıp anlamlandırılırken kısa süreli bellekte yorumlanmadan kullanılır. Gözünüzle gördüğünüz şeylerin doğruluğun zaman geçtikçe azalması bundan kaynaklanmaktadır. Ben gözüme güvenirim diyen insanlar anı yaşayan unutkan insan olmazlarsa çok ciddi psikolojik problemlerle karşılaşabilirler(karşılaşmaya da bilirler!).
    Yıllardır görmediğiniz ama bir zamanlar yakın arkadaş olduğunuz bir kimseyi düşünün. O kişi düşünceleriniz keskindir. Değil mi? Ya çok iyi insandı dersiniz yada yokluktan takıldığım kalitemin bir olmadığı vasat bir insan dersiniz (narsistlikle alakası yok merak etmeyin). Bu durum belleğiniz çeşitli anlam katmanlarından geçip keskinleşmesi (vividleşmesi) sonucu. Episodik belleğimiz sağ olsun bu duruma yol açar ama bu etki her zaman kötü değildir. Yaşadığınız güzel günleri daha da güzel olarak hatırlamanıza yol açar. Olayda küçük önemsiz aksaklıkları görmezden gelen episodik hafızanız ki buna otobiyografik hafıza da deniyor (2'side birbirinden türkçe maşallah!) size berrak güzel anılar bırakır. Geçmişte yaşayan insanlar aslında haklıdırlar yani. Geçmişte yaşayan insanların çok büyük anılara ihtiyacı yoktur aynı sebepten dolayı çünkü onları keskinleştiren bir epizodik belleğe sahiptirler.
     Peki hafızamızın güvenilirliğini nasıl sağlayabiliriz. Öncelikle hafızanıza fazla güvenmeyerek başlayın. Bulduğunuz ilk fırsatta önemli olduğunu düşündüğünüz şeyleri yazın. Yazmak hem anının (düşüncenin) değiştirilebilirliğini azaltacak hem de zihninizde değişse bile kağıt üzerinde değişmesini önleyecektir. Günlük tutmak çok işinize yarayabilir (Tamam sen kaybeden haftalık yaz).  Mümkün olduğunca sık aralıklarla anılarınızı düşünün. Aralıkların artması bozulmayı arttıracaktır. Başkalarıyla beraber ortak anılarınızı 3. kişilere anlatırken mümkün olduğunca yavaş konuşun ve mümkünse arkadaşınızı pek dinlemeyin! Bunları yaparsanız büyük ihtimal daha mutsuz bir insan olursunuz ama hafızanız diğer insanlardan daha güvenilir olur ama kesin doğru mudur? Tabi ki hayır.
      Peki biz bunu nasıl kullanabiliriz. Bununla diğer insanları nasıl etkileyebiliriz. Burada hemen bir Ayna şarkısı alalım  https://www.youtube.com/watch?v=tde4vNoOags   . Ne diyor Erhan abimiz: ''Ayrılık görmüş aşklar kolay yıkılmaz diyordum.'' Burada hemen episodik belleğimizin anılarımızı keskinleştirme olayını hatırlayın. Eğer uzun süreli bir ayrılık yaşayıp yeniden bir araya gelirseniz bu keskin anılarınız size karşınızdaki insan hakkında gerçek olmayan bir mükemmellik algısı ve size bazı şeyleri görmezden gelme güdüsü katar. Tabii ki Severek ayrılmak şartıyla. Ama bu keskin durumlar sizi o insana karşı daha da tahammülsüz yapabilir. Unuttuğunuz kötü yönlerini hatırlamanız çok yıkıcı olabilir. Ama kısa vadede mükemmel çift olursunuz o da benden söylemesi. Eğer doğru davranışlarda bulunabilirseniz insanları aslında olmadığınız şeylere inandırabilirsiniz. Taklitçiler en başarısız taklitlerini gösterinin başında yapar çünkü ileride yaptıkları mükemmel taklitler sayesinde başarısız taklitleri de keskinleşmenin etkisyle mükemmelleşir ve biz Cem Karaca taklidi yapamayan süper taklitçilerle karşılaşarız. Özel olarak Cem Karaca taklidini izlemeye gitmemişsek adam çok iyi taklit yapıyor yaptıkları taklitlerden biri de Cem Karaca taklidiydi o zaman adam iyi Cem Karaca taklidi yapıyor diyoruz. Sahnede bireysel performans sergilerken buna dikkat etmek kolaydır en azından bir arkadaş ortamında grup konuşması yapmaya göre. Arkadaş ortamında ise mümkün olduğu kadar sessiz kalmamaya çalışın tek bir cümle kuramasanız dahi söylediğiniz (aynen,öyle mi, cidden mi, vay,öhö,hapşu,peçeteyi uzatır mısın, eee napıyon, demek öyle, hahaha) gibi efektlerle ne çok konuşuyor bu çocuk yahu tepkisi alabilirsiniz. Yada dürüst olarak görülmeniz için büyük olaylar dürüst olmanız yeterlidir, küçük olaylar zaten büyükler tarafından yenilir.
    Uzun lafın kısası hafızanızda çok güvenmeyin ama güvenilmez olarak da yaftalamayın. Geçmişte yaşayan insanlara kızmayın çünkü onları doğru olanı yapıyorlar ve çok iyi olarak hatırlamak isterseniz bir şeyi o şeyi fazla düşünmeyin ve Unutmayın İLK ÖPÜCÜK O KADAR DA GÜZEL DEĞİLDİ.

17 Haziran 2014 Salı

Kamu Stopu 1

Ne güzel bir gün demişti. Kalkmıştı erkenden artık yaşı 18 olmuştu lise mise kalmamıştı. Aylardan haziranda olmuştu. Kafası rahattı yani. Günlerden de pazardı Haziran ayından sıcak bir pazar. Hafta sonları erken kalkmasının şartlı refleks olduğunu hatırladı. Lise 1'den beri saat 7'den 9'a kadar araba kullanırdı. Bunu neredeyse bütün haftasonları yapardı. Neden yaptığını da bilmiyordu. Belki yalnız kalabildiği yegane yer olduğu için belki de araba kullanmayı sevdiği için...
    Neden 7'den 9'a kullanmalıyım ki dedi. Yakalansam bir şey olacak. Hem beni niye yakalasınlarki. Zaten savcı, polis kalmadıki ülkede taşınmaktan laf yemekten yapabildikleri bir şey kalmadı. Zaten son düzenlemeyle sadece suç üstü yakalananlar tutuklanıyor diyorlar. Polislere zaten rüşvetçi derler. Rüşvet haktır zaten böyle durumdaki adamlara... Zaten benim gibi gence ne yapacaklarki, biz de zaten hep geçiştirme,hoş görme vardır. Bunları düşünüp bugün Basın Ekspress'te hız yapmanın tam vaktidir,dedi.
    Ehliyet nasıl alınır umrunda bile değildi. Ne yapacaktı ki onu zaten böyle ülkede ne düzenliydi ki o düzenli olsun. İndi aşağı çıkardı arabayı. Ver elini Yeşilköy diyordu. Saati 8.30'u geçmişti. Hafta sonu Power Turk'te 80 saniyede dünya turu var mı acaba, diye düşündü. Okul servisi alışkanlığı Basın Ekspress ve Power Turk.... Açmadı o günler geride kalmıştı artık.
     Basın Ekspress yolu o kadar boştu ki. Altındaki çift debriyajlı otomatik vitesli arabayla 160 basması işten bile değildi. Babasıyla da burada hız yaparlardı. Güneşli'yi görmeden geçtiğini farketti. Güneşli lüks sitelerinin ve gecekonduların bir arada yaşadıkları küçük bir Türkiye portresi.  Nasıl insanlar yaşıyor acaba burada, dedi.
    Hız yaparak havuzlu kavşağa ulaşmıştı. Ama daha hızını alamamıştı. Gerisin geri hızla dönmeye başladı evine doğru. Güneşli'den gelirken önüne bir şey çıktı. Sol şeritten gidiyordu çarpmamak için sola kırdı ve tabiki 110'la o şeye çarptı. İlk şoku atlattıktan sonra hasar almış arabasından indi ve herhalde büyük bir köpek diyerek et yığınına yaklaştı. Bir insan olduğunu gördü. Şimdi hatırladı Basın Ekspress'teki intihar haberlerini, arabanın önüne atlama suretiyle kendilerini dünyadan uzaklaştırmaya çalışan insanları... Genç te değildi adam.
    O sırada yanında bir arabanın durduğunu farketti. Tahmin ettiği arabaydı. Polis arabasıydı evet. Ehliyetimi sordu 2 polisten genç olanı o yok ama para var dedi. Gülmekle yetindi genç polis bir cinayeti 400 lirayla örtmeye çalışmak da zaten böyle şanssız adamlara düşer dedi. Ehliyetin yoksa cezan çılgınca artar dedi diğer polis. Kendinden beklenmeyecek sululukta bu cümlesi onu ümitsiz bir rahatlığa itmişti. Ağırlaştırılmış müebbet yiyebilirsin dedi genç polis ama ehliyetin olsa yada adam ölmese her şey çok farklı olurdu diye de ekledi. Gençliğinin son günü bir haziran pazarıymış dedi ve kelepçeyi taktı.  Basın Ekspress'te olmasa şu olay adam ölmese benim ehliyetim olsa... Bir şey farklı olsa hayatı devam edecekti ama kader ağlarını örmüştü. Suç üstünün tanımı olmuştu belkide. Babası üstlenir miydi acaba cinayeti... Hayır tabiki de onun bakması gereken bir ailesi vardı onunsa artık kimsesi yoktu keşke tek çocuk olsaydım dedi. Son düşüncesi bu oldu sonra bir anda uykuya daldı. Belki de Son rahat uykusuna...

16 Haziran 2014 Pazartesi

Nba Finalleri 5. Maç--- Mutlu Son

Maç Önü
Seride 3-1 önde olan Spurs 2 deplasman galibiyeti sonrasında psikolojik, fizyolojik her türlü üstünlüğü ele almıştı. Ama herkes San Antanio evindeki bu maçı kaybederse deplasmanda da kaybeder 7. maçta da şampiyonluğu Miami alır diyordu. 3-1 öndeydi spurs ve hala böyle garip tahminler yapılıyordu. Bu Miami'nin alıgısı mı San Antanio'nun gösterişsizliğinden mi bilinmez. Ama sonunda bu maçı alırsa Spurs seriyi bitirecekti. Her 2 takımın aklında da bu vardı.
İlk Periyot
Lebron'un inanılmaz başlangıcı San Antanio'yu afallatmış gözüküyordu.  Manu maçın başında kopmasını önlesede Miami ben bu maçı vermem diyordu ve Lebron inanılmaz oynuyordu.
2. Periyot
San Antanio yavaş denge sağlamış ve maçın kontrolünü eline almıştı. Lebron iyi oyunun bırakmıyordu. Süper . Her şey kötüye gidecek gibi görünürken San Antanio süper bir savunma yapmaya başladı. Bu savunma ve Manu Ginobili etkisiyle fark kapanıyordu. Duncan içeride bitirmeye başlamıştı. Kawhi ve Mills iyi durumdaydı. Sonuç olarak Spurs 7 sayı farkla önde bitiriyordu.

  • Danny Green nerede yahu...
  • Manu smaçla bu maçı gerçekten istediğini gösterdi.
  • Bu süper savunma yapılırken Manu 3'ü  almamak için savunma da çok zorlamadı.
3. Periyot
Periyot sayısız başladı.  Ne San Antanio ne de Miami sayı atabiliyordu. Üstelik deli fişek yedek Ginobili ilk beş başlamıştı. Bu durum benchin de o kadar etkili olamayacağını gösteriyordu.  Sonrasında Manu ve Kawhi  sayı bulmaya başladılar. Bu durumdan etkilenen Spurs Mills Ginobili çıldırmasıyla farkı 20 sayıya çıkardı ve maçı büyük ölçüde bitirdi.

  • Patty Mills maçı aldı.
  • Chirs Bosh ortalarda pek gözükmedi. 
  • Lebron süper başladıktan sonra normalin de altına düştü.
Son Periyot
Fark 14'e kadar düşüyor ve maç biraz tehlikeye giriyordu. Ama Tony Parker gelip maçı son periyot 6 isabet bularak bu olayın gerçekleşmesini önlüyordu. Spurs Şampiyondu.


  • Finallerin Mvp'si Kawhi Leonard oluyordu. Özellikle ilk deplasman maçındaki inanılmaz performansı onu diğer arkadaşlarından ayırmıştı MVP yarışında.
  • Çoğu Spurs'lü için intikam serisi olan bu seri Manu Ginobili için geçen yıla özür serisiydi. Ve Manu bu sefer maçın sonu serbest atış kaçırmak yerine maçı Spurs'ün almasının yöneticisi oldu. Manu'nun vicdanı artık rahat ve tabiki özgüveni
  • Parker geçen yıl şampiyon olsalar görkemli bir Mvp olacaktı ama bu sene en iyi Parker'ı izleyemedik.
  • Oklohoma'nın yinede şu Spurs'ü elemesi lazımdı.
  • Lebron ayrılacak galiba. 
  • Miami'nin big three era'sının bir Nba finaliyle bitme ihtimali ise sadece tuhaf...
  • Son maçta Ray Allen biraz fazla tedirgindi.
  • Danny Green seri boyunca kötüydü.
  • Duncan bu yaşında Mvp olabilirdi.
  • Boris Diaw inanılmaz bir Playoff geçirdi. Bu sefer Lebron'u yeteri kadar iyi savunamasada
  • İyi şu ana kadar emeklilik açıklayan olmadı. Tedirgin bekleyiş sürüyor
  • Bu sene San Antanio iyi bir free agent kaptı kaptı kapamadı bir daha zor kapar.


15 Haziran 2014 Pazar

Nba Notlar


  • Lebron Miami'den ayrılabilirmiş. Gerekçe olarakta wade'in yaşlanması öne sürülüyormuş. Lebron Wade'i beğenmiyorsa gitsin Dallas veya Knicks'in genç süperstarlarıyla oynasın. Pardon iyisin hoşsun ama çok iticisin be...
  • Miami Lebron'un ayrılma ihtimaline karşı Lebron'un yerine Meloyu alma planları varmış. 2K oynuyormuş havası ilginç. İyi bari Durant'a falan sulanmıyorlar.
  • Dallas'ın adının son 5 yıldaki bütün free-agent yıldızlarla geçip hiçbirini alamayıp şampiyonluğa ulaşması tam bir kişisel gelişim öyküsü. Bunun kitabını yazacak arkadaşlar aranıyor.
  • Houston'ın big three kurma çabaları alevlenmiş. Plan, Harden,Melo,Dwight olacakmış. Bir penetreci yarı şütör (Harden), bir süper hücumcu Melo ve eskinin savunma üstadı Dwight böyle söyleyince hiç de kötü durmuyor. Ancak Dwight eski savunma seviyesinde değil Harden ve Melo ise savunma açısından defektli oyuncular özellikle Harden. Bu duruma rağmen bu üçlü Lebron, Wade,Bosh'dan daha ideal duruyor. 
  • Şaka maka Kawhi Mvp olacak yahu...
  • Kevin Love'a küçük takımın büyük topçusu diyenler çoğalmış son Takas söylentileri doğrultusunda. Chris Bosh diyorlar adama yani 3. adam diyorlar ayy kitabı bile yazılmamış 3. adamların. Yazık...
  • New York'un Big three planı ise: Chris Paul, Carmelo, Lebron'muş. Hedef yıl 2015'miş. Yani ilk Playoffları 2016 olacakmış. O playofflarda yaşları sırasıyla 31,32,31 olacakmış ne diyelim Allah Rondo nasip eylesin. 
  • Miami hakkında Melo'yu da alıp Big Four kurma planları varmış. Hemen söyleyelim yok ya !
  • Derek Fisher Knicks'e koç olmuş. Yıllardır koç olması bekleniyordu zaten.
  • Pau Gasol bu sene Free Agent'mış ve hakkında hiç söylenti (rumour) çıkmamış. Sen bu hallere düşecek adammıydın Gasol!
  • Clevland'ın Draftta Joel Embid'i seçme çalışmasının ardında Lebron'u döndürme çabaları yatıyormuş. Zaten Wiggins'den anca Caron Butler olur. 
  • San Antanio'da Duncan bırakmayabilirmiş. Gregg Popovich Duncan bırakınca bırakacakmış.

12 Haziran 2014 Perşembe

Ayı'nın Toplumu

Hızlıydı. Çevik olmadığı söyleniyordu. Neden mi böyle söyleniyordu? Belki savruk tarzından belki boş bakışlardan. Ondan dinleyelim:
    Ayı diyorlardı bana evet ayı diyorlardı. Ne vardı ki ayı denecek. Ayı da çevik hayvandır doğrusu. Neden bana diyorlardı. Nereden yapışmıştı bu algı bana. Taa ilkokulda ilk o zaman bulmuşu beni. Elinde ketçap yığını hamburgerle karşındaki adama çarparsan ve hocan Çelikse... Kendi algısını kurtarmak için beni feda etmişti.  O gün miadı oldu hayatımın... İnce mi oldum. Hayır. Ne mi oldum? Herkes gibi çekingeni tırsak mı oldum hayır...
     O gün yine en heyecanlı haliyle çıkmıştı evden. Okula gidecekti elbette. Florya semalarına elbette. Okulun son zamanları olmalı çünkü hava güzel ve insan sayısı az. Yeni karılmış sınıfların etkisi ve son gün dolayısıyla sınıflar birleşmişti. Florya Koleji'nin gayri resmi zorunluluğu basketbolu oynayacaklardı elbette. Ayılığı pardon çevik olmadığı düşüncesi aklında yoktu yıllardır. Tabii bu güne kadar. Yine çarpmıştı birine bu sefer kötü çarpmıştı sanki... Üzerine yürüyordu çocuk ayı diyordu yine...  Bu olay maçı da bitirmişti. O an Uyum ismindeki kız gelip ne karışıyorsun melek gibi çocuğa be ayı dedi. Evet bana söylememişti.  İşte değişimi buydu. Erkek sevgisizliği...  Bunu o da yeni anlamıştı. Bir taraftakiler onu en aşağılık sıfatlarla anarken diğer taraf ise yüceltiyordu neredeyse.
    O günde sonra bilerek hareket etti. Sözde bir mesafesi olacaktı erkeklerle. Ama olmadı böyle. Herkese karşı kibar olmaya başladı. Kibar olmak dediysem sadece algıda bir kibarlık. Algıyı ele geçirdin mi deme keyfine. Kolay kolay değişmez çünkü algı toplumsaldır. Topluca bir kötülük yapman lazım ki bunu yapman da oldukça zor. Bireylerin nefretini kazanabilirsin ama Norm denilen olgu nefreti daima yener biraz korkuyla beraber. Artık eskisinden sinirli ve gaddar olabilirsin ama sana bir tavsiye sakın kendini dev aynasında görme:
     O yılın hemen ardındaki yıl oyunu kuralına göre oynayan ben güvenilir ve zeki hatta sporcu sıfatıyla sınıftaki algısını inanılmaz seviyelere çıkarmakla meşgulüm. Klasik toplu performans ödevi verme zamanı geldiğinde sınıftaki çeşitli kişiler benimle temasa geçip bizim gruptansın dedi. Kendimi inanılmaz bir seviyede gören ben hiç birine hayır demedim. Herkesi kendimle mutlu edebilceğimi zannediyordum. Hepsinin ödevini ayrı ayrı yazabileceğimi düşünüyordum ki yapardım. Ama ne var ki bir şeyi unutmuştum hocanın grupları kağıda yazdırıp okutma huyunu. İlk grubu okumasıyla sınıfta kıyamet koptu. Herkes Anıl bizde diyordu. Evet topluluğu kandırmış durumdaydım. Normları yıkmış bulunmaktaydım. Siz siz olun tek başınıza herkese yeteceğinizi düşünmeyin.  Ama fazla da üzülmeyin sevilmeyen insan toplumun ona olan algısını değiştirecek güce topluluktan birini öldürmediği sürece ulaşamaz. BELKİ DE ULAŞMAK İSTEMEZ!


Çelik:   http://cepli.blogspot.com.tr/2013/12/insan-nasl-degisir-2-celikten-sozler.html
Uyum kod adı tabiki...

 

Şiirimsiler

9 Haziran 2014 Pazartesi

Bir Hümanistin Doğuşu

Uyandı. Kalkmak için zaman harcamasına gerek yoktu çünkü uyandırılmamıştı. Yıllardır uyandırılmıyordu zaten. Uyandırılmayı özleyeceği hiç aklına gelmezdi. Neyse dışarı çıkmalıydı işe geç kalacaktı yoksa. İşe hiç geç kalmazdı bu uyandırılmayan adam  Hızlıca giyinip asansörü beklemeye başladı. Ah şu sabah asansörleri bir sürü yapmacık gülümseme ve günaydın sözcükleri... Sıkıcı ve yapmacık her şeyden önce ikiyüzlü. Neyse gülümsemesini takınıp günaydınını söyledi. Bir görevden daha ötekileşmeden çıkmıştı.
    Arabası vardı. En iyi araba denilen cinsten; şirket arabası vardı yani. Bakımı ve diğer şeyleriyle uğraşmadığı için memnundu. Bakıma götürmek bir şey değilde oradaki insanlarla kurulan yapmacık yakınlıklardan korkuyordu. Evet korkuyordu yada korkmuyordu sevmiyordu bu durumu işte... Sevmemesi içim korkmasına ihtiyaç yoktu ki.
    Arabayı çıkardı siteden çıkmasıysa o kadar kolay olacağa benzemiyordu. Okul servisleri her yanı sarmıştı. Bir insan neden çocuğu olmasını ister ki. Bir sürü ne yapacağını bilmeyen şaşkın mahluk. Her yandalar... Buradan bir an önce kurtulmalıyım. Site güvenlikçilerine selam vermeden geçmeyi başarı olarak addediyordu.  Başarısız da değildi ama böyle şeylere başarı diyordu işte. Yola çıkmıştı artık. Yolu biraz uzundu. Bunu o istemişti. Mortgage denen o saçmalığa kapılmamış kirada oturuyordu. İş yerine yakın bir yerde aynı kirayla oturabilirdi. Trafik iyi geldiği için değil erken giderse milletin derdini dinleme olasılığından korkuyordu. Bir sürü gerizekalının aptal hezeyanları bunlardan bana ne diyordu. Yada belki karşılıklı reflü katalizörü poğaça çay yemek salaklığına düşeceği için korkuyordu.  Bu insanlar ne istiyorlardı acaba daima acı çekmek mi ? Belki...
    Işıklara geldiğinde reklam panolarına baktı. Hiç adeti de değildir. Panolardaki aptallıklar ona hitap etmez zaten.  Bu sefer üstünlük hissiyle bakıyordu. İstanbul Shopping Fest, Mall of İstanbul, Cevahir... Bir sürü muhafazakar eğlence mekanları yazılıydı. Buralarda hafta sonları yapılabilecek tek şeyin terlemek olduğunu biliyordu. Fest'in anlamı da gece 2'ye kadar açık olmasıymış iyi zeki insanlar daha az terleyecek dedi.
    Keyfi yerine gelmişti. Telefonunu açmayı düşündü. Sonra annesini hafta sonu aramadığını hatırladı. Neden aramamıştı, bir sürü temenni duyma sıkıcılığından kaçmak için elbette. Yalnız yaşama sebebi de buydu belkide bir yığın garip temenniden uzak olmak. Sevmiyor muydu insanları acaba? ''Nereden geldi bu aklıma şimdi'' dedi. Sevmeyi düz algılamıyordu ki o ne saçma...
   İş yerine gelmişti. Arabasını görevliye teslim ettikten sonra odasına doğru gitmek üzere asansöre bindi. Şans eseri boştu asansör. Şanslı günümdeyim diye düşündü. Odasına çıktı. Kapıyı açtı. Bilgisayarını açtı ve görevinin değiştirildiğini gördü. Kabaca istifa et de tazminat vermeyelim diyordu. Oysa 8 yıldır burada çalışıyordu. Yaşı 37 olmuştu nasıl iş bulacaktı artık. Bitmişti yani. Yumruklarını sıkıp ağlamamaya çalıştı. Sonra gerekli işlemleri yaptıktan ve eşyalarını topladıktan sonra çıktı. Taksi çağıracaktı. Vazgeçti. Neden otobüs kullan mıyorduki? Şoför'e para vermeye çalışınca arkadaki bir adam ona akbil bastı. Yabancısın galiba dedi. Ne güzel bir insandı bu böyle. Onu hiç tanımadığı halde yardım etmişti. Küçükken izlediği çizgi filmleri hatırladı. O belli motivasyonları olmadan iyilik yapan insanları hatırladı. Kadercilik buydu işte insanların kolektif iyilik ihtiyacı...
    Otabüste oturduğu semtin adı yazıyordu ama o semtin kendi evine en uzak yerinde durdu. Eskiden olsa uzak kelimesi yerine alakasız kelimesini kullanırdı ama hiç bir şey bağlantısız değildir ki insanlar için. ''Buradan yürümeme sebep olduğu için bu otobüsü sevdim'' dedi. Kuşların cıvıldayışını, kedilerin tedirgin bakışlarını gördü. Ne asil hayvanlar diye düşündü. Onların sesleri ona mutluluk veriyordu. Gülümsemeye başladığını farketti. Asansörde karşılaştığı adamlardan birini yolda gördü. İşinin burada olmadığını biliyordu. Odamı onunla aynı gün işten atılmıştı. Gülümseyerek ''Merhaba'' dedi, ''hayrola'' diye ekledi. İşten atıldığını söyledi adam. Ne olduğunu anlamadan kendini yola attı adam. İntihar girişimiydi bu.  Başarılı da olmuştu kendini öldürmüştü. O an her şeyi anladı. Yaşamayı seviyordu. Yada ölmekten korkuyordu. Bu artık başarısız, ezik, silik bir hayat geçirecek olmasına rağmen ölmeye cesaret edemeyişinin sonucuydu. EVET HÜMANİST OLMUŞTU ARTIK!
 Devam Edecek

Nba Finalleri 2. Maç

Maç Öncesi
Spurs'ün 1-0'lık üstünlüğü kağıt üzerine yazmasına rağmen Lebron'un krampları dolayısıyla kaybedilmiş bir maç olduğu için psikolojik üstünlüğü henüz ele alamamış Spurs'ün psikolojik üstünlüğü ele alma maçı olarak algılanıyordu. Heat cephesindeyse yenilsekte zaten deplasman ilk maçı zaten Lebron sakatlandığı için kaybettik psikolojisiyle belli bir rahatlık göze çarpıyordu. 
İlk Yarı
Psikolojik üstünlüğü ele almak isteyen Spurs maça çok hırslı başladı. Lebron ve Wade'in kötü başlangıçları da gelince bir ara farkı 7 sayıya kadar çıkardı Spurs. Danny Green'in erken 2 faul yapması Spurs cephesini tedirgin ederken Miami ilk çeyrekte 19 sayıda kalıyordu.  Devre sonunda ise Lebron toparlandı diğer yandaşlarıyla beraber 2. yarıya eşitlikle girilmesini sağladı

  • Duncan'ın aşırı hırsı dikkat çekti.İlk çeyrek 11 sayı attı ancak 2. çeyrek sayıyla buluşamadı. Buna rağmen 2. çeyrek aldığı hücüm ribaundlarıyla dikkat çekti.
  • İlk yarı itibariyle Lebronda bir tedirginlik hissediliyordu.
  • Belinelli çok kötü oynuyor çok...
  • Splitter'in deparı bize 2010 Dünya Şampiyonasını hatırlattı.
  • Manu 3 faul alıp normalden erken benche döndü.
İKİNCİ YARI
İkinci yarının başında iki takımdanda sayılar geldi. Duncan'ın hücüm ribaundları ve Lebron 3. çeyreğin sonlarına doğru çıldırması maçtaki güzel hareketlerdendi. Parker 3. çeyrekte pek ortalarda gözükmezken sahneye Patty Mills çıkıyor. Kawhi Leonard hücumda hayata dönüyor. James Jones sahada geziniyor. 4. çeyrek olunca Danny green atmaya başlıyor. Ama bu sefer sadece başlıyor Devam edemiyor. Spurs son çeyrekte kötü hücum ediyor. Spurs 2 sayı farkla (87-85) öndeyken Mario Chalmers'ın flagrant faülüyle Spurs 2 atış kenar kazanyor. 2'de 0 atıyor Parker, hücumda ise Duncan'a faül yapılıyor Duncan'da 2'de sıfır atıyor maçın kırılma anı burasıdır. Diaw ve Parker'ın üçlükleri işi sadece uzatıyor ve Miami galibiyete ulaşıyor. 

  • Parker ve Ginobili maçın sonunda Spurs'ün 2 hücumunu harcıyorlar.
  • Wade silik bir gece geçirirken maçı bitiren basketi atıyor.
  • Kawhi'in faül problem, takımı ciddi şekilde etkiliyor.
  • Miami çok iyi savunma yapıyor 2. yarıda
Sonuç
Miami psikolojik üstünlüğü ele geçirmekle kalmayıp deplasmanda da bir maç alarak saha avantajını da kendi lehine çevirmesini biliyor. Spurs ise bu kadar bilendiği maçı kaybettiği için ciddi güven bunalımlarıyla karşı karşıya kalabilir. Seriyi Miami alacak gibi görünmeye başlıyor. 
NOTLAR

  • Chalmers bu maçta da kötü oynuyor. Bakalım kaçıncı maç her final serisinde bir kez yaptığı gibi muhteşem oynayacak. 
  • Duncan neredeyse ağlayacaktı yahu
  • Lebron'un maç sonu konuşması ''Fazla tevazu kibirdendir'' sözünü haklı çıkaracak nitelikteydi.
  • Adamımız Battier oynamadı yahu

4 Haziran 2014 Çarşamba

MANU

Hepimizin tanıdığı Emanuel Ginobili'den bahsedeceğiz bu yazıda. Ginobili hakkında son yıllarda o artık büyük üçlüden değil. Zaten 20 sayı ortalamasıyla oynadığı sezon dahi yok. Spurs'ün şov yaptığı maçlarda hep en kötü oynayan oyuncu oluyor. Başka takımda olsa artık süre dahi alamaz. Bir Final Mvp ödülü dahi yok. Geçen yıl (2013) şampiyonluğu bu adam verdi.  Süper oynadığı maçlarda takım genelde kaybediyor. Bunlar söyleniyor Manu hakkında. Bunlar düz mantıkla bakıldığında insana gerçekten doğru geliyor. Ama Manu bu kadar basit bir adam değil.
    Manu'nun nasıl bir oyuncu olduğunu hepimiz biliriz. Hırslı, heyecanlı, asla pes etmeyen, rekabetçi (içime Kaan Kural kaçtı galiba bu nasıl kelime); bizim sinirli ve biraz narsist dediğimiz insan tiplerinden biri olduğu gayet açık. Bu durum ona süper oynadığı maçlarda Spurs kaybediyor şöhretinin başlıca sebebi. Bunu son kez bu seneki (2014 PLAYOFFS) Oklahoma City serisinin 3. maçında gördük. O maçı izleyenler hatırlayacaktır ki Manu 2. yarıda hiç oynammaıştır ve ilk yarı 21 sayı atmıştır. Bu şekilde baktığımızda adam 21 atıyor başka kimseye top göstermiyor abi geyiğine maruz kalıyor maalesef ama orada olan olay sadece ilk çeyreğin sonunda maçı bırakan San Antonio'ya rağmen Manu'nun  maçı bırakmaması sonuca ortaya çıkan durumdur ki o maçta oldukça da yüzdeli oynamıştır kendisi.
     Biraz da şansızdır efendim Manu. Yine bu sene Dallas- San Antonio serisinin 3. maçında süper oynamış ve son yıllardaki en iyi Clutch time (son anlar) performansını sergilemiştir. Ne varki Vince Carter'ın son saniye üçlüğüyle bütün Clutch time performansı boşa gitmiş hatta konuşulmamıştır. Birde son pozisyonda Vince Carter'ı kendisi tutuyordu. Tıpkı Derek Fisher'ın meşhur 0.4 şutunda olduğu gibi... Posterize mı diyor Amerikalılar evet posterize oluyor arkadaş 2'sindede kötü savunma yapmamasına rağmen! Tam prime yılına denk gelen zamanda Spurs'ün düşüşe geçmiş olması da bir başka şansızlık tabi. 2005 Finals MVP ödülünü ise saçma Amerikan milliyetçiliğinin  doruklarda olduğu bir zamanda olmasından dolayı alamadı birçok kişiye göre (Duncan çok mu Amerikalı diyenlere bir kere (home-grown) ülkede yetişmiş bir isim duncan Manu'ysa İtalya'da).
    Şut yüzdesi onun pozisyonunda ve onun oyun şeklinde oynayan bir adam için muazzamdır. Ama akla hep 11'de 4 13'te 5 'leriyle hatırlanır hep. Onu bu şekilde hatırlamamıza yol açan belkide korkuszca attığı zor turnikelerdir. Bir arkadaşım Manu'yu sürekli kaçırdığı turnike sonrasında yere düşmüş olarak hatırladığını söylemişti. Hiçte iyi bir şöhret değil ama Manu'nun oyun tarzı bu. Flopper da diyorlar kendisi için ama bu sadece zekilikle açıklanacak bir şey. Birde solak iticiliği diye bir şeye inanıyormusunuz?Bir solak olarak ben inanıyorum da!
    Herkesin izeldiği son yılların en zevkli final serisinde berbat bir performans sergilemesi süper oynadığı maçta bile Clutch Time'da susması onun artık kötü bir oyuncu olduğunu ve hiç bir zaman Nba'de süper star olamadığını söyleyenleri haklı çıkartır derecede kötüydü. Ama o seride hakikaten kötüydü Manu. Sol yumruğunu kaldırdığı generic hareketini dahi çok az kullandı ve yüzünde hep çaresizlik vardı. Ama Manu rekabetçi ruhunu konuşturup geri döndü. 2014 Playoff'larında ona fazla ihtiyaç olmayan Portland serisi dışında süper bir performans sergiledi. İhtiyaç duyulmayınca istatislik için kasmıyor diğer rapçi bozması süperstarlar gibi. Onun bir karakteri var ve bu karakter bu sene San Antanio'yu şampiyonluğa taşıyacaktır. Geçen yıl San Antanio finallerde Underdog'du ve bu rahatlatıcı etmen sayesinde Miami gibi nefret edenlerinin bol olduğu bir takıma karşı büyük bir avantaj sağlıyordu, bu yüzden  bu sene Miami çok daha rahat bir şekilde şampiyon olacak çünkü artık San Antanio'dan da şampiyonluk bekliyorlar diyorlar bazıları.) İşte onları tek bir yanıt veriyorum:
            Manu Ginobili

 Zaten ne demişler:
Kaybettiğin anda kazanmaya daha yakınsındır.



3 Haziran 2014 Salı

Kaybeden

 Üniversitede hazırlık okumak ne demektir? Kimileri için zorunluluk kimileri içinse bir senelik tatil... Bunlar olağan şahıslar bir de olağan olmayanlar var tabi ki. Olağan bir haldedirler onlar fiilen ama o gelecek denen geçmiş tortusunu düşünmeden duramazlar. Benim gibi, yolun başında kaybettiğini bilmenin hikayesidir. Hayatına yeni kaybedenlerle devam etmenin hikayesidir. Peki ya karşındaki bir kaybeden değilse!
  Herkes gibi sene başındaki hazırlık yeterlilik sınavına girmiş ve çalışıp yapamamanın hayal kırıklığını değil çalışmadan yapamamamın yalancı gamsızlığını tercih etmiş kaderine razı sözde bir küçük tatilci olarak başlamıştı yıl. Sınıf gayet kaybedendi. Bir avuç yalan söylediğini bilmeyen Şeyleşmiş benlikleriyle toplumun doğrularını tasdikleyen, birçoğu kendi ebeveynlerini dahi geçememiş zavallı insanlar. Bu beni rahatlattı. Bu yığının (topluluk değil henüz) kaybetmişliği kabullenmeyen bir takımlarının ocak muafiyetinde atlamalarıyla sınıfın genel seviyesinin düşmesi beklenirken çok daha farklı bir şey oldu. İnsanlar birbirini gerçekten tanımaya başladı. Belki sadece bakmaya başladı. Kemik bir kitle oluşmuştu ve bu kitlede kaybedenler olmasını bekleyen  ben bir kaybetmeyen gördüm. Doğru kaybetmemişti ne yaşı ne hayatı. Kaybetmekle bağlantısı dahi yoktu. Kimileri gibi baskın olma gereksinimi yoktu. Baskın olmanın etkililiği törpülediği ondan öğrendim. Baskın değil etkiliydi.
   Kaybetmeyen insanların asıl kaybedenler olduklarını düşündüklerini bilirsiniz. Kazanamadığını kovalar insan belki de bu yüzden kaybedendir herkes bir çerçevede o çerçeve genel normu yansıtmaz. Bende her zamanki  çakma piskololuğumla (bilerek yanlış yazdım ha) onu gözlemlemeye başladım. Farklı bir tarzı söylediğim gibi baskın değildi. İç mekanlar hakkında konuşup iç mekanlar öneriyordu. Kediden korkuyordu herhalde. Ah korkmak kelimesi yine mi sana geldik. Kedi fobisi vardı evet. Fobiler insanlara saçma, çocukça hatta aptalca gelir ama bilmezler ki nedenini bilmedikleri anlaşılmaz bir korku olduğunu bunun. Nedeni bilinmeyen şeyin tedavisi de olmaz. Tedavisi zaman denilip kestirip atılınabilir ancak... Zaten kaybetmek fobisinden büyük değildir ya kedi fobisi.
   Zamanın ruhunu yakalamış insanlardandı o aynı zamanda. Belki de bu yüzden herkese sempatik gelen bir yüzü vardı. Survivor izleyip bulmaca çözerken aynı zamanda felsefi yaklaşımlarda bulunmamayı tercih ederdi. Biraz kalıp ezbercisiydi ama şeyleşmemişti şükür ki daha.
    İşte o zaman geldi aklıma onu bir kaybedene çevirmek. İnsanın belki de insana yapacağı en büyük kötülük belki de mutluluğu küçülmekte arayan insanların kayıp ütopyası. Belki de kimsenin cesaret edemediği bir durum ama ben cesaret ettim. Ne olabilir ki benim kaybedecek bir şeyim yok. Kaybetmekten korkuyorum ama hiçlik içinde korku barınamaz ki! Kaybettirmenin yolları ne olabilirdi , bir insan nasıl kaybedebilirdim.  Düşünmesi evet düşünmesi lazımdı. Öncelikle yıl kaybettirmeyi sonra da onu mekansal yalnızlığa itmeyi düşündüm.
    Öncelikle mühendislik amelelik dedim. İkiyüzlüce kendim de yapacağım işi kötülüyordum. Hayır iki yüzlüce değildi... Ama doğru da değildi. Üzerine çalışmalıydım. Shakespeare'dan daha iyi ingilizce bilip 5 milyar maaşla çalışan insamlardır mühendisler dedim. Modern zamanın gerçek köleleridir dedim. Bunları söylerken benim kaybeden olduğumu anladığını biliyordum. Olsun her planın bir kusuru olurdu zaten. Peki onu nereye yönlendirmeliydim. Kolay tabi ki psikoloji... Çakma sosyolog zorlama piskolog olarak onu buraya yönlendirebilirdim. Sosyal konulara ilgin vardan girip, felsefeden çıktım. Sözcü okuyormuş onu öğrendin orada üzüldüm. Sözcü kaybedenlerin gazetesidir çünkü. Sonra düşündüm Sözcü okuyan bir psikolog tam bir kaybeden işte... İnsanları çok iyi anlıyorsun ne zaman ödev olsa arkadaşlık, kişilik analizleri falan yazıyorsun dedim. Ygs'ye girmişti zaten hem neydi ki psikoloji zaten!
   İkinci kısım birinci kısımla yoğun bir tezat içeriyordu. Daha önceden söylemişti Avcılar'da okuyacağım için oraya yakın bir yerlerde oturmak için babama kulis yapıyorum demişti. İlkiyle çeliştiği için bunu daha makul ölçülere çekip kabul edilebilir hale getirilmeliydim. Bakırköy her yere yakın dedim.
   Aradan zaman geçti. Kulislerim işe yaramıştı. Onu belirli ölçüde bir kaybeden haline getirmiştim. Bakırköy'e taşınmadı ama psikoloji okumaya başladı. Bilgi Üniversitesi'nde okuyordu. Bilgi avrupa yakası yeni zenginlerinin favori okulu olan. Orada tanıştığı bir kaybedemeyenle (şanslıyla) ileride Aile ve Sosyal Politikalar bakanlığına girdi. Ankara'da ikamet ediyordu artık ve evet sonuçta bir kaybeden olmuştu. Bir devlet memuru ya ben peki ya ben ne oldum. Memur olamadım! Bunu bilin yeter.