31 Temmuz 2014 Perşembe

Yaz Okumaları-1---- Beyinsiz Adam Yazıklar Olsun


  
Bu yaz da her yaz olduğu gibi kendimize çeşitli tatil diyarlarına attık. Buralarda belli başlı şeyleri yapmak zorunludur. Bunlardan biri de yaz (plaj) kitabı okuma zorunluluğudur. Bu kitaplar bellidir. Plajda insanlar genelde belli başlı kitapları okur. Sosyoloji ve klasikler yerine ucuz romanlar kalitesiz kişisel gelişim kitapları okunur. Örnek vermek gerekirse; Ayşe Kulin romanları, İskender, Aşk, Secret gibi kitaplardır. Bunların çoğunluğu belli yayınevlerinden çıkar ve büyük bir yaygaralı tanıtımları ile plajlara iner. Timaş bu yerleşik düzeni bozmak amacıyla bu sene yukarıda görmüş olduğunuz kitabı çıkardı. Yıllar önce Eğlenceli Bİlgi serisi ile yakaladığı başarıyı bu kitap ile de başarabilir mi ? Bakalım....
     Öncelikle kitapta üniversite mezunu, görece kültürlü, belli başlı şeylerde başarılı da olan özgüven eksikliğinden muzdarip bir adamın eğlenceli hikayesi olarak da tanımlanabilenecek bir kitapta. Kitapta anlatılan adamın hayatını daima küçültmeye çalışması hayatındaki çeşitli ayrıntılar gerçekten fazlasıyla komik bir dille aktarılmış. Kahramanımızın modern insanın fazlaca üşengeç bir örneği olduğu söylenebilir.
       Yan karakterlerin bilhassa Bedia' nın işleniş şekli tutarsızlıklar içerse de genelde başarılı bir işleyişi var. Metin karakterinin içerdiği gizli göndermeler ise gerçekten başarılı. Kitabın genelinin sahip olduğu Şaşkın havada karakterlerin üzerine sinmiş. 
         Dudullu minibüsü ve istanbul trafiği gibi yerleşmiş mitlere de oldukça çok yer veren kitabımızda durum komedisinin baskın olması hiç de sürpriz değil. Çeşitli ortam tasvirlerinin de komediyi desteklemek adına kullanıldığı kitabımızda son yılların modasına uygun olarak kişisel gelişime hakaret etmeden durulmamış.
            Oldukça fazla gündem esprisi ve güncel olay barındıran kitabımızı bu sebebten dolayı bir an önce okumak kitabın sizdeki algısı açısından gerçekten önemli bir uyarı olabilir. Yaz kitabı diyorsun da  Şubat'ta çıkmış diyenlere cevabım ; pazarlama açısından yapılmış bir hamledir bu durum. Kapağına da baktığınızda yaz için yapıldığı hemen anlaşılan bir kapakla karşılaşmaktayız. Okuması kolay bu çerezlik kitabı kasvetli Ocak günlerinde laubali bulabilirsiniz ancak yaz için bölüm bölüm belki sahne sahne ayrılmış televizyonvari üslupla tam bir plaj kitabı olduğunu gösteriyor. Timaş yayınlarından çıkan kitap 334 sayfa uzunluğunda. Timaş yayınlarını CHP 'li sahil kasabalarında nasıl bulacağım derseniz tarih kitapları sayesinde bu yayınevi orada da bulunmakta (teşekkürler ilber ortaylı)... 
Beyinsiz adam yazıklar olsun yazar : hakim Türkmen (iyi bari savcı sayan değil).





24 Temmuz 2014 Perşembe

Kelimeye Savaş 1------ Lütfen

Globalleşen dünya kavramı artık eski alışıldık bir kavram oldu. İnsanlar artık hava atmak için bile küresel köy diyemez hale geldi. Gerçekten ilginç bir ve bir o kadar da zorunlu olan bu (globalleşme işi) bizim her şeyimizi etkiledi. Bu değişiklikten belki de en çok etkilenen şey (kelime bulamadın değil mi cahil Anıl) dil oldu. Dilimiz cümle yapısı bakımından belki çok şey kaybetmedi ama hepimizin dil öğrendiği şu zamanlar bazı kelimlerin anlamını gerçekten çarpıttık.
     Lütfen kelimesini ele alalım. Lütfenin karşılığı olarak bize ingilizcede please kelimesi öğretildi. Bu yaklaşımla ingilizce de  bu kelimeyi kullandık. Please elastikti, nereye çeksen oraya geliyordu. Lütfen ise belli özel durumlarda kullanılan genelde saygı belirten bir  kavramdı. Please' de yalvarma anlamı ön plandayken lütfen de bir mağrurluk vardı. Eskiden ''lütfen, lütfen'' diye yalvaran çocukları sadece 2. sınıf Amerikan filmlerinde görürdük şimdi ise Başakşehir Hasbaççe'de bir günde yüzlerce (!) defa görüyoruz. Bizim mağrurluk belirten kelimemiz yalvarma anlamına kavuşmuş ve bu kullanım yerleşmişti. Artık insanlar please gibi her şeyin sonuna lütfen ekliyordu ve Anıl bu duruma son vermek için bu zavallı yazıyı yazıyordu.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Gurur kavramını biz türkler pek sevmeyiz. Yalnzızca milli gurur kavramını severiz. Diğer durunlarda ise gururlanma,gururlanma padişahım, kimsin ki sen,adam mı diyorlar gibi çeşitli kavramlarla ( ne kavramı be çakma herif... söz öbeğiden iyidir abi!) yersizliği ve sevilmediği tescillenmiştir. Peki bu kadar gurur okşayan lütfen kelimesini neden seviyoruz? Gerçekten anlaması imkansız tuhaf bir durum gibi gözüksede, insanın sevmediği ot burnunda bitermiş (gece 2'de  bu kadar özlü söz) deyip açıklamak da mümkün.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------


  • Kaba olduğunu anlatmak için lütfen dediğini duymadım diyen insanın şerrinden korkarım.
  • Kibar olduğunu bolca lütfen ve özür dilerim sözcüğüyle kanıtlamaya çalışan insan insanları kandırır ama kendini asla kandıramaz.
  • Lütfen bir özür cümleciği değildir. Yalvarma hiç değildir. Edattır be edat!
  • Birde Lutfen diyenler var. İncelmeyince kelime gerçekten çirkin oluyor yahu.
  • Kendinden aşağıdaki insana lütfen diyen insanı severim. Tabi öyle biri varsa !
  • Lütfen ile başlıyorsa cümle adam büyük ihtimal çıkarcıdır. Lütfen ile bitiriyorsa ise ya tatlı bir utangaçtır yada kurnaz bir politikacıdır.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Lütfen matah bir kelime olsa Erhan Güleryüz ''Dur Biraz'' şarkısında kullanırdı. Burada hem ingilizce hem türkçe lütfen kavramının kullanacağı çeşitli yerler var hatta zoraki anlamındaki lütfen dahi kullanılabilir.

https://www.youtube.com/watch?v=x1HFQe3pY_s

------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bir insanın gurunu okşamak istiyorsanız ona lütfen deyin. Bu insan eğer gerçekten gururlu denen adamlardansa sizi yanında tutar eğer değilse bu konu üstünde düşünmez geçer. Yani gerçek dünyada (Real politic mi deseydim?) lütfen kelimesi kullanmanızın hiç bir zararı olmaz. Benim gibi garip insanlar hariç tabii (!)
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
İlkokul 3. sınıfta bilgisayarımı yeni almıştım. Okulda arkadaşlarımdan oyun istiyordum. Onlar da bu dağınık kesin kaybeder diye düşünmelerine rağmen sınıf topluluğunun yazılı olmayan kuralları gereği eninde sonunda veriyorladı. Bir gün Lantay denen çocuk Kerber için Fifa 99 getirmişti. Ben de Kerber'den sonra alabilir miyim dedim , ancak Lantay denen çocuk lütfen dediğini duymadım dedi. O günlerdeki boyun eğmez yapım gereği (yada söyleyememe korkusu neyse) söylemedim ve tabi ki Lantay vermiyorum o zaman dedi. Ben de kıskanç yapım (9 yaşında hangimiz kıskanç değiliz ki) ile Cd'yi zorla alıp kırdım. Ardından yaşadığım çeşitli olaylar ve ona bulaşma manyaktır nidaları arasında yerimi rutinime döndüm. Belki de lütfene olan tahammülsüzlüğümün nedeni budur(Çocukluğuma döndür beni kaptan).
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Lütfeni kullanırken bu kelimeyi özellikle bastıran insanlar kötü bir huyu yok. Sadece kelimenin musikisi güzel.
Buda bildiğimiz gibi tükçede pek olmayan yan bir durum. Türkçe olmadığını anlamak için garip uyumlara değil insanların nasıl kullandığına dikkat etmek yeterli.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Lütuf kelimesinin alçakgönüllü olduğunu düşünenlere sadece benden uzak Allah'a yakın demek istiyorum. Bundan türemiş lütfenin köküne saygısızlık yapacağını düşünmek de insanı zorlar çünkü dilin fıtratında yoktur (vayy zeitgest).
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Lütfenler azaldıkça halkımızın tahammülü azaldı diyorsanız tahammülsüzlüğün nedeni bizzat lütfen kelimesinin yeni kazandığı sakil anlamının yanında eski anlamının da algılanması çabasının oluşturduğu tezattır (yazarınız burada kendini bir şey sanmakta çığır açıyor Hemingway yaşasa katletmişti beni!).
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------SON-----------------------------------------------------------------------------------

17 Temmuz 2014 Perşembe

Özendirme Yazısı 1 (Podcast)--------Pragmatik Kısa Bilgilendirici

Konuşma yaşamımızın her alanında vardır. Konuşma insanın hayvanlardan ayrılıp medeniyetler kurmasına yol açan kavram olarak da söylenebilir. Bu eylemin baskınlığı günlük hayatımızın büyük bir bölümünü kapsıyor.Küçük bir el hareketiyle yapabileceğimiz bir işi uzun cümleler kullanarak anlatmayı tercih ediyoruz. Aslına bakarsanız konuşmayı seviyoruz. Bu konuşma sevgimizin yaşadığımız çağ içinde azaldığını söyleyenler var. Artık sadece sesin insanları etkilemekten aciz olduğunu söylüyorlar. Konuşma yerine texting denen mesajlaşmayı kullanan insanlar var diyorlar. Bunlar ama bir yerde hala o 10 binlerce yıllık konuşma aşkımız yaşıyor ve sonsuza kadar devam edecek. Podcast kavramı bunun en güzel örneği.
      Podcastlerin modasının geçtiği artık devrin youtube vlogları devri olduğunu düşünüyorsanız oldukça yanılıyorsunuz. Bu kötü youtube vloglarının süreleri genellikle 10 dakikadan kısa ve alelacelece çekilmiş. Arka planda (post production) pek uğraşılmamış çoluk çocuk işleri oldukları aşikar. Üstelik sürekli ekrana bakma zorunluluğunu modern insan artık istemiyor. Ekranlara bakmadan yaşamak isteyen insanların ekrana bağlı kalarak bu vloglara yönelmesinin sadece geçici bir heves yada ulaşımı kolay olduğu için bir ara çözüm olduğunu düşünüyorum (Kendini karıştırmasa olmayacak şekerim!). Hatta orta vadede vlogların mini dizilere döneceğini düşünmekteyim (o konuda çalışmalarımız var demeği istemek bu kadar mı zor!). İnsanlar orta vadede audio podcast denen benim sadece podcast demeyi tercih ettiğim mefhuma yönelecekler. Peki kardeş şu an niye yönelmiyorlar diyorsanız buna yeni bir paragraf açarım.
     Öncelikle podcast içeriğimizin yetersiz olduğunu söylemeye gerek yok. Zaten bu blogda 48 kez yazdığım bir şey olduğu için sadık okurlarım yine başa sardı düz adam diye düşünebilirler ama bu sefer farklı bir şey söyleyeceğim. Bizim podcastlerimizde ilgi çekicilik yok. Değişik şeyler yok. Genelde rutin olan hep aynı tonda konuşan hep aynı yerde aynı tonda konuşan, konuşma yerine telif haksız müzik çalan çakma radyoculardan oluşan, genelde Amerika'da yaşayan türklerin yaptığı için türkçesi biraz eğreti biraz bizim hayatlarımızdan kopuk sıkıcı zevksiz, heyecansız,sürprizsiz, devamlılığı olmayan (Merhaba Ömer Üründül...) nesneler olarak karşımıza çıkıyorlar. Bunun yanı sıra sürekli aynı şeyler hakkında (teknoloji,film,tekno,spor,tekno,filmli komedi,küfürlü spor) şeklinde yapılması ve yapan insanların çoğunun kimlikleri ardında saçma perdeler olması samimiyetsizlik algısını oldukça arttırıyor (Kim küfür ediyor bilmem lazım abi!).
   Peki kardeş sen bu kadar şeye rağmen bunun yükseleceğinden neden bu kadar eminsin diye sorarsanız cevabım biraz boş belli kuruntulu olan; Biliyorum cümlesinde temelde öteye geçemeyecek ama hepten de umutsuzlukta değiliz. Özellikle İos'da podcastlerin ayrı uygulama olarak ana ekranımıza yerleşmesinden sonra bu podcastlerle halkın arasındaki perde kalktı neredeyse belli bir podcast kültürü oluştu bile denebilir ama bu kültür de sürekli Cenk Erdem görerek gelişecekse zaten gelişmese daha iyi.
     Eğer siz de podcast yapma niyetindeyseniz şimdi söyleyeceğim şeylere kulak verin:

  • Temanızı farklılaştırın. Her yerde film konuşan insanlar görmekten artık gına geldi
  • Uzmanlık alanınız veya kimsenin sizden çok şey bilmediğini bildiğiniz konularda konuşmaya dikkat edin.
  • Güncel kalın
  • Mümkünse akıcı konuşmaya gayret edin!
  • Küfür etmeyin! Vlogculardan bir farkınız olsun.
  • Yapmadan önce 50 kez düşünün. 
  • Önce bir kendi sesinize tahammül edin
  • Podcast dinleyicisi olmadan bu işe hiç bulaşmayın.
  • Mümkün olduğunca uzun yapmaya çalışın ama 2 saat de yapmayın.
  • Koşuya çıkan insanların talk şovu olarak düşünüp ona göre hazırlayın.
  • İnsanlarla birebir iletişim kurun mümkünse.(Adlarını söyleyin, onlara adayın bir programınızı,isim vermeden on(lar)dan bahsedin. Mümkünse soyadlarını vermeden yapın bu şeyleri!
Son olarak benim her ferdi bir şovmen olan çağdaşlarım haydi podcast yapmaya!

Nba Midseason Cup


http://www.sbnation.com/nba/2014/7/15/5903529/adam-silver-future-nba-summer-league
    This idea is like local cup in europe football and basketball volleyball league. First impression is good. More see player than before and some D-League team include this organization and d league's reputation is increase and D- League player's market place is grown. Sounds good but this idea is good only D-league collegues.Nba player's and team don't want this thing. Because of more much isn't appear more money and lot of risk of injury. Also D-League player's too concantrate Nba team games and this due to career night and maybe lose this game. Nba team doesn't want lose D-League team. Some player don't want to play this game. Pierre Jacson maybe scores 50 points and this game maybe Memphis match. This is a very big problem.
    İf D-League team haven't include this cup, Nba Finals importance will decrease. Why? Because Nba have 2 title in one season and this cups time is very near. Maybe 3 month maybe 3.5 month. People says may team is midseason winner don't have to get NBA Final. Okay but in football cups have big fan and big competition. Not always Turkish Cup (football). Nobody care this cup even UEFA Cup(Europe League) present. Because in this tournament do not have small second or third division clubs. English FA cup is good because this tournmant have lot of competitive secon or third maybe fourth division club. D-League is not enough this competitiveness. Fa Alsa include nearly 200 teams but this tournmant maybe have 50 teams this is big problem.
    Tme is also big problem. Maybe 50 maybe 30 teams make matches and have one Champion for 2 or 3 weeks. Every team at least make 6 game. 300 match this is big problem because basketball centre is not only basketball center. İn this Centre have too many concerts some exhibiton and etc. ... Stadium schedule is very big problem. İf this tournament play summer this problems won't appear. But summer is off-season.
     NBA is very local area. Normallt don't look other european sports or some other basketball leagues. And this off-season american peoples watch so much football (soccer). And this people find old nearly dead cup concept. Adam Silver did not use to look other compepetion and not good idea but later maybe have good and innovative idea. But this idea is just İ care about soccer and İ love soccer thing. But not acceptable. This thing will definetly forget 2 or three days mut not much. But maybe have mini D-League Nba tournament. This tournamnet is midseason and every year have 4 different Nba and D League teams. And THİS 8 team have play random elimination game. This idea is more realiable than cup idea and more competitveness. My last word is natianol cup is usually boring even FA!

   

15 Temmuz 2014 Salı

RY

Ramazan'ın gelmesiyle ortaya hoca dediğimiz hristiyan bozması kavramlar televizyonlarımızda boy göstermeye başladı. Para alıp da bu işi yapmaları islam gibi bir dinde, ruhban sınıfının olmadığı ve hoca kavramının eğiticilik gücünden çok ariflik mertebesiyle ölçüldüğü bir dinde; gerçekten tuhaf... Bu durumun yanı sıra konuşulan şeyler; dinin nesinin konuşulması gerektiği (fıkıh,felsefesi), işlevi (faydası), hitap ettiği kitle, neden var; gibi şeyleri düşünüp konuşmak cüretinde bulunalım.
     80'li yılların ABD'sine baktığımızda dini programların reklam dahi almadığı devamlılıklarını gelen bağışlardan sağladığı reklam almasının ciddi bir problem olacağı söyleniyordu. Amerikalılar dini programları televizyonu eğlenme (entertain) kavramına verilen  bir ara olarak görmekteydiler. Bu durumun hristiyanlığın malum avrupa ortaçağındaki durumundan kaynaklandığı düşünülebilir. Orada kilisenin karun kadar zengin olup halkın (tebanın)  kiliseye olan güveni saygısı yerle bir olmuştu.Bu olay dolayısıyla protestanlık gibi yeni mezhebler ortaya çıktı. Bu mezheplerin de parayla olan ilişkiyi bu seviyede tutması halk tarafından tutulmalarına yol açtı. Bizde ise böyle bir ortaçağ mazisi yok. Belkide o yüzden dini programların aldığı reklmalar ve hocaların kazandığı paralara karşı bir tepkisizlik söz konusu. Ancak bu durum bazen gerçekten tuhaf durumlara yol açabiliyor.Bankada faizle krediyle ev alabilir miyim diye soran birine 3 maaşlı + ramazan bonuslu hocanın alınmaz demesi bize gerçekten ortaçağ avrupasından hoca nefretleri sunmakta. Bu çelişkiyi halk düşünmez yalnızca sen düşünürsün derseniz halkımızın televizyona çıkan insanlara zengin diye baktığını hatırlatmakta fayda var.
     Televizyonda gördüğümüz bu hocalar bazıları etik kavramından yoksun dünya görüşleriyle açık açık sponsorlarının din temalı garip reklamlarında oynarlar (bkz Serdar Tuncer istikbal). Bu adamların bu durumu tebliğ hizmeti yapıyorum demesi gerçekten ikiyüzlü (vay riya yazmadım!). Ancak sonuç olarak adamların yazın şu en hararetli saatlerinde aldıkları reytinglere bakınca sektör açısından bakınca az bile alıyorlar sonucu çıkıyor. Buna rağmen bu para alma durumunun zamanla halkı dinden soğutacağı bir gerçek. Dinde para kazanma kavramı da tek başına söylendiğinde insana ''neyyy!'' dedirten bir kavram. Peki çözüm ne olabilir biz de o söylediğin amerikan programları gibi bağış usulü ile mi yolumuza devam etmeliyiz. Bu durum bizde de uygulanabilir gözüksede bir çok yardım yalnızca muhtaç kimselere yapılan bir şey. Daha etik olmak bir şey için para vermek için çok fakiriz. Hem kültür olarak hem de maddi olarak.
      Televizyonda dinin anlatılamayacağını söyleyenler vardı. Bunlar biraz yaşı geçkince hocalar ve her dil din ve ırktan bazı sosyal bilimcilerdi. Hocaların bunu neye dayandırdıklarını tahmin etmek güç değil. Ancak sosyal bilimcilere gelince onu bir açıklamak gerekir. Bu bilimciler bu durumun nedenini şu şekilde açıklarlar:
Dinlerin şu zamana kadar ki öğreniliş yaşayış biçimi biçiminin televizyon gibi bir gösteri kavramında gerçekten boş duracağı ve don atlet dini program izleme durumunun dinin ciddiliği yok edeceği, dine olması gereken saygının ziddı bir duruma yol açıp dini dönüştüreceğini söylüyorlar. Yani temelde yaşlı hocalarla aynı şeyi düşünüyorlar. Belki de bu yüzden bizim televizyonlarımızda ilk çıkan dini programlar daha fetva ağırlıklı (zekat kime verilir, güneş doğunca sabah namazı, zekat mevzu) gibi konularda soru ağırlıklı olarak gerçekleştiriliyordu. Bu durum artık kültürümüzün bir parçası olmuştur hoca görünce genelde Google'ın 5 saniyede bize söyleyeceği şeyleri sormaktan geri kalmayız. Bu durumu hocalar da fark ettiği için ve bu fetva mevzularının artık danışıklı dövüş olduğunu gören hocalarımız da daha kıssa, ayet, daha itikadi konulara yönelmişlerdir. Bu yönelmeyle don atlet camiye gitmiş hatur hutur bir şeyler yiyen insanların uzun süreli dikkat gerektiren bu programları görüp dini algılarının değişmesi durumuna gerçekten yol aldı. Yine de halkımızın televizyondan bilgi edinme alışkanlığı sayesinde belli bir şeyler anlatabilmekteler ancak bu durumun uzun vadede ciddi sorunlara yol açacağı da açık bir durum. Fıkıh konularını konuşmaksa bir zamandan insanı tekrara düşürüp sıkacak bir eylem. Bu durumda formatımızı Nihat Hatipoğlu vari bir formata sokmamızda fayda olabilir. Ancak o tarz formatlarda da her şeyi bilen muktedir hoca kavramı yerine alanında uzman bir çok hoca ile yapılması faydalı olabilir. Yoksa mazallah Hatipoğlu gibi oradan buradan Hac niyetine size gelirler!
      Ramazan programlarının izleyici kitlesinin çoğunluğunu orta yaş kadın izleyici kitlesi oluşturmakta. Kadınlar bu programları yoğun bir biçimde izlemekteler. Bu izleyici kitlesinin oluşma nedeni kadının genelde kul olmak üzere yetiştirildiği geleneksel toplum yapımızdan geliyor olabilir ama bu konuda kesin konuşmak için fazla gencim!Ancak hocaların suskun karizmasına rağmen yaşları ve fiziksel durumları bu iddiamı desteklemekte.
     Genelde kadınların izlemesine rağmen içeriğin fazla erkeksi olduğunu söylemeye herhalde gerek yok. Programlarda genelde erkekler anlatılıyor çeşitli savaşlar anlatılıyor ve kadınlara cennette yine kocanızla evli olacaksınız (!) gibi kadınları heyecanlandırmayan şeyler söylenmekte. Arada bir Hacer annemiz Hz Sümeyye, Hz Ayşe falan dense de bu durum oldukça yetersiz. Yine de bu durumu en iyi kullanan yine Hatipoğlu kadınları diğer hocalara nazaran daha çok düşünüp anlatıyor. Burada hocaları suçlayamayız. İslam toplumu fazlasıyla Ataerkil bir toplumdu. Buradan kadınlara fazla malzeme çıkmaması da normal.
     Bu programların bir ihtiyaçtan ziyade Şov olarak yapıldığını hocalar hariç herkes neredeyse benimsedi. Bunun aynı soruların Milyarlarca defa sorulmasından ve aynı hikayelerin her yıl anlatılmasından çıkarabiliriz. Bu programları da eğlence programı kapsamında değerlendiren halkımızın hocalara da şovmen gibi davranması gerçekten normal. Hala zaman zaman şu hocayı dinledi dine döndü falan gibi haberler görüyoruz. Bu durumun eskiden biteceğini düşünürdüm ancak şimdi artarak devam edeceğini düşünmeye başladım. Çünkü dinin ciddiliğinin giderek azalması onun cazibesini giderek arttırıyor. Şov bizin müslüman sayısını arttıracağı düşüncesi gerçekten tuhaf kaçsa da çağımızın realitesi.
    Son olarak tv hocaları şovmen olarak fakir çağımızın din alimlerine göre zengin olarak sürdükleri hayat, dinin yozlaşıp şekil değiştirmesine yol açıyor. Bu şekil değişikliği islamda reform olmaz sözlerini gerçekten boşa çıkarır nitelikte hızlı ve kesin oluyor. Bundan çok uzun zaman önce olmayan adetlerle (Kabe'den canlı dua) dinin merkeziyetçiliği artarken yine de orta çağ avrupasının feodal özelliklerini korumayı da başarması ise gerçekten büyük bir başarı olarak takdiri hak ediyor.

12 Temmuz 2014 Cumartesi

Eve Dönüş...

Lebron James sonunda kararını verdi ve Cleveland'a evime dönüyorum dedi. Bu haberin yayılmasının ardından bir çok Lebron güzellemesi fedakarlığı makalesi, haberi okumaya başladık. Cleveland'ın şu (Lebron'lu) kadrosuyla şampiyonluk adayı olmadığından bahsedenler yoğunluktaydı. Miami taraftarları yaşattığı şeyler için teşekkür ediyorlardı Lebron'a. Ayrılması olayında suç GM'e atılıyordu. Formarlar yakılmıyordu. Herkes kanıksamıştı yıldızların toplanma isteğini artık bunu Lebron'da başlatmamıştı ki, kapitalizm yüzünden parçası olmuştu. Evet Lebron bu verdiği kararla oynayarak tekrar kazandığı sevgiyi, ilgiyi,algıyı (reputation'ı) tamamen kazandı. Ama ya kaybedenler!
    Adamımızın ayrılmasıyla birlikte Miami'yi bir telaş kapladı. Daha önce Lebron ayrılırsa Houston'la anlaşırım diyen Bosh'un da kaybedilmemesi için Bosh'a 5 yıllık maksimum kontrat verildi. Daha iyisini bulamayacağını bilen şampiyonluk için para da neymiş diyen boş hem opt out yaparak taraftarın gönlünü kazanıyor hem de paraya para demiyordu. Şanslı bir anlaşmaydı boş için ama Miami franchise oyuncu olarak bu adama kaldıysa gelsin playoff ilk tur yenilgileri gitsin Bosh'un kendine özgü kaprisleri. Wade'le de yakın zamanda anlaşılacağı söyleniyor onun da yüklü bir kontrat almasını bekleyebiliriz. Aynı zamanda Ariza ve Deng'le de ilgilenip onlara da uzun süreli kontratlar verip iyiden iyiye ihtiyarlar karması havasına bürünmesi Miami taraftarlarını derin düşüncelere sevk ediyor. Neyse canım Danny Granger yeter bize! Uzun lafın kısası Miami Bosh'a verdiği Wade'de vereceği kontratlarla birlikte şu 10 yıl içinde bir daha şampiyon olamayacağını garantilemiş oldu. Lanet Nba yönetimi insafsız!
     Andrew Wiggins hakkında yaklaşık 2 yıldır yeni Lebron, geldiği takımın kaderini değiştirecek Canada şampiyonluklara koşacak gibi şeyler söyleniyordu. Drafta yaklaştıkça balon birazcık sönse de henüz patlamadığı için Cleveland tarafından ilk sıradan seçildi. Mutluydu da. Kalbi kırık bir şehre ve her şeye rağmen bir All-Starlı görece iyi 76'ers yanında Oklohoma City olan bir takıma geliyordu. Şehrin poster çcouğu olabilirdi. Bu takıma şampiyonluklar kazandırıp formasını emekli edebilirdi. Ama Lebron James geldi. Bu takıma Final oynatmış Nba birinciliği yaşatmış adam geri döndü. Üstelik onun oynamak istediği pozisyonun oyuncu olan bir adam. Danny Granger'da değil ki silip atalıp adamı Paul George gibi deyip umutsuzluğa kapıldı. Daha başlamadan üzerinden Kevin Love takası yapılacağı konuşulmaya başlandı. O bunu hiç hak etmemişti. Ah şu Embid sakatlanmasydı...Dion waitres ve Ray Allen mı olacaktı önünde belki Anthony Bennet hatta Mike Miller takas bir an önce gerçekleşse diye düşündü. Paul George olamayacağını çok iyi biliyordu çünkü o doğuştan büyüktü.
    Carmelo Anthony lige girdiğinde oynadığı tek sezonda takımnı NCAA şampiyonu yapıp Nba'e öyle gelmişti. Liseli Lebron olmasa Nba'in en çok beklediği isim olacaktı. Denver'da bazen süper bazen braz daha kötü sezonlar geçirdi. Lebron aldığıı ilhamla takımını şehrini değiştirdi. Şimdi beraber bir şehir daha değiştireceklerdi ama Lebron kürkçü dükkanına dönerek onu çaresiz bıraktı. Ya büyüdüğü takıma dönecek ki Denver'ın buna niyeti yok ya da Knicks'te kalacak. Aslında tek bir tercih var burada Knicks'te kalmak Lebron kararı onun yerine vermişti. Ah Bulls güzel takımdı be!
      Wade her şey güzel başlamıştı. Lebron ve Bosh onun takımına gelmiş onun önderliğinde not 5 not 6 diyorlardı. İlk finallerinde önderliği yine o yapmıştı. Takımın hala onun takımı olduğunu Lebron'a göstermiş ve Lebron'u psikolojik olarak kör kuyulara itmişti. Arka arkaya gelen 2 şampiyonluk onun çeşitli sakatlıklarıyla birleşince bir anda istenmyen adama dönüştü. 2006 finallerinin harika çocuğu taraftarları tarafından bir yük olarak görülmeye başlanmıştı. O ayrılırsa Miami Cap boşluğuyla öküz alır gibi yorumlar yapılıyordu. Şut atamıyor diyorlardı. O Kontratı vermeseydik diyenler yüzünden kelepir parasından vazgeçti ve serbest oldu. Çok ciddi indirim yapacağını da belirtti ama yine yaranamadı Lebron ayrıldı ve takım 3. adam Bosh'a maksimum verdi. Onun ise hala 12m'a tamah edeceği düşünülüyor hayır o bunu hayal etmemişti. Çakma  Big Four'ları (Wade-Deng-Ariza-Bosh) onların olsun o hak ettiği yıllarca yaptığı şeyi franchise playerlığı geri istiyordu.
     Lebron artık kazanmaya başlamıştı. Ama arkasında bu kadar tortu bırakması ileride başını bayağı ağrıtacağa benziyor. Welcome Home King. ve belki de Merhaba şampiyon takım.
LeBron James, Jason Kidd, and Drew Gooden - stock photo

9 Temmuz 2014 Çarşamba

Realityler ve Amerikan Toplumu

Amerika'da insanların televizyon anlayışları bizden farklı. Çok kutgu görmekten midir nedir reality şovlar izliyorlar çoğunlukla.Bu yüzden de bir çok reality şov yapılmakta. Bu reality şovlar gerçekten önemli. Bizim televizyonlarımızda olabildiğince olmayan olsa da sadece etrafım şeytan ben meleğim tarzı (kadının sesi , Esra Erol ve şürekası) gerçeklik seviyesi yerlerde sürünen dayanaksız safsatalar dinliyoruz. Bu yüzden eğer gerçeklik istiyorsak bu amerikanın şovlarına mahkumuz.
      Benim de bu konularda çok meraklı olduğumu bilirsiniz (Blogger'da günlük tutan bir çok kişinin günlüğünü okurum, Pucca'nın kitaplarının hepsini okuyan tek erkek olabilirim.). Bu yüzden bu realityler tam bana göre gözüküyordu. Bende Televizyonumun elverdiğince ev de hazırlık ta olmam dolayısıyla fazla vakit geçirmekten bunlara başladım. İlk başlangıcım tabi ki şu E! denen kanalın süperiz hiperiz kardashianız veya kocam süper seksi çünkü sporcu jesse ile oldu. Bunlar izleniyordu hem de eğlenciliydi ama bir süre dertleri çok boş suni gelmeye başladı.  Kris Humpries'ten insan niye ayrılır ki adam hem New York'ta yaşıyor hem yakışıklı.Yalnız Khloe ne çekti be!Önce Dallas sonra depresyon ardından boşanmamsı ayrılık ve akabinde ispanya'da Long Distance yürümeyen ilişki. Neyse artık konuya gelecek olursak bu gerçeği arayış beni MTV'ye yöneltti. Mtv gerçekten reality yapıyordu bunu yaparken normal (hatta fakir) insanları gösteriyordu bize. Buradaki realitylerden Amerikan toplumu (bilhassa gençliği) hakkında çok şey öğreniyorsunuz.Aynı zamanda insanı kadının sesi düzeyinde ağlatma potansiyeline de sahip (hopp erkekler ağlar mı len cümleyi değiştir.).
    Bu yazıda MTV realitylerinden 16 and Pregrant, Young and Married, Teen Mom veya eser ölçüde diğer MTV realitlerinin bize gösterdiği toplum yapısını anlatmaya çalışacağım.
    16 and Pregrant'ın ana karakterleri veya çoğu zaman karakteri olan ebevynleri genellikle dar gelirli kesimden gelmekteler. Kızlar okulunun en havalısı dahi olabilirken erkeklerin maksimumu spor takımı yedeği seviyesinde oluyor. Ama çoğu zaman Lisenin normal hatta biraz ezik denen kesiminden oluyorlar. Genellikle bizim gibi Mühendislik,felsefe, edebiyat falan okumayı düşünmeyen hayata hemen atılma hevesleri yüzünden belkide üniversite hayali kurmuyorlar. Yada toplumsal yükselmeye ihtiyaç duymuyorlar. Amerika'da varoşların ekonomik olarak gerçekten yaşanabilir olması da büyük bir etken olabilir. Ama bu insanlar da bizim bir türlü oturtamadığımız ara eleman özgüveni var. Ara eleman olmak istiyorlar ve Mühendis yada doktorlara bizim gibi kötü gözle bakmıyorlar.
    Bu insanların hiç birinin hayalinde çocuk yok ve meslek okulu okumak istiyorlar. Ancak bir çoğunun altında geniş ferah amerikan arabaları var. Buradan Amerika'da arabanın sudan ucuz olduğu algısını çıkarabiliriz.
     Hamileliklerini ilk öğrendiklerinde hepsi kürtajı düşünüyor ve buna karşı olmadıklarını belki de yasal zorunluluk olarak programın her bölümünde belirtiyorlar. Babalar bu kararda oldukça pasifler. Onlar o çocuğun doğacağına ilk günden itibaren inanmıyorlar (özgüven eksikliği). Kürtaj kararında pasif kalan babalar çocuğun yaşamını düşünme de de yavaş kalıyorlar. Çoğu zaman anneden bir sınıf yukarıda (bir yaş büyük) olan bu insanlar mezun olmalarına rağmen düzgün bir iş bulmuyorlar ve aylak aylak dolanıyorlar. Çoğu zaman anneler o halleriyle aylarca bazen 36. haftaya kadar (kadının sesi mi izliyordum acaba) çalışıyorlar. Çoğunlukta önce baba yanı yerleşme (sonuçta ataerkil toplum) hevesiyle alınan eşyalar babanın ailesiyle yaşadığı yerde yaptığı değişiklere rağmen çocuk genelde Anne yanı büyümekte buluyor kendini. Amerikan sistemi bu açıdan Anaerkil aile kavramına kucak açmakta. Genellikle tek ebevyinli aileden gelen annelerimiz de çocuklarını çoğu zaman tek ebevyinli olarak büyütmek durumunda kalıyorlar.
   Bu ilişkiler genelde çocuğun doğmasından bir ay sonra noktalanma ve tam velayet alma başvurusuyla noktalanıyor. Teen Mom'dardüğümüz gibi bir subayla evlenip uzak diyarlara giden annelerimiz bile var.Bu durum babalar için çok sorun teşkil etmiyor. Onlar genelde anneye biraz para vererek bu işi geçiştiriyorlar. Olan annelere oluyor. Nispeten daha düzgün aileye sahip oluyor babalar bunu da belirtelim. Son olarak bu durum bize tek ebevynli aile ve ana yanı yerleşmenin amerikan varoşlarında git gide artacağını göstermekte.
     Young and Married'a baktığımızda Genellikle üniversitede 3. veya 4. sınıf (junior veya senior) olan bir erkek ve 1. veya 2. sınıf (freshman veya sophomore) olan kız görüyoruz. Bu programdaki ilişkilerde genelde erkek taraf ilk ilişkisini evlendiği (eceği) kızla yaşamış oluyor. Erkeğin ekonomik durumu yine daha düzgün ancak yine sosyal açıdan zayıf karakterli bir oğlan.  Bu programdaki kızlarda 16andp aksine ailesi kızla gerçekten ilgili ve evlenme kelimesinden bile hoşlanmayıp klasik önce okulunu bitir klasikliğinde insanlar. Erkeğe ise yine sadece evlenmek istediğine emin misin diye soruluyor ve erkek dümdüz bir biçimde evet diyor (Erkek yerde rahat be!). Bu yeni ailenin sorunu ise biraz kariyer ve iş olanakları temelli yani kızın ailesi haklı. Adam bir süre Üniversiteyi bitiriyor ve bilmem nerede iş buluyor tabi ki kızımızı da sürüklemek istiyor. Kızımızda Lise okuyan 17'lik miyim açık öğretimden (distance learning)'ten bitireyim okulu diyor. Amerika da lise açıktan okunabilirken hem de rahatça üniversite galiba okunamıyor. Bu durum karşısında post doktorasını farklı farklı yerlerde yapmak durumunda kalan 5 yıllık evli çiftler kadar kararlı olamıyorlar ve boşanmıyorlar.
     Burada evlenen insanlar bir önceki kesimden daha eğitimli ve neredeyse hiç hamileyken evlilik görülmüyor.  Baba yanına yerleşme burada çok daha yaygın. Yani evet ilkel toplumlarda anaerkil yaşam vardı ve toplum geliştikçe ataerkilleşti. Gelişmişlik düzeyi ile erkeğin baskınlığı azalır diye düşünüyorsunuz ama tam tersine artıyor. Üniversite bitmeden evlenmekte çok büyük bir kumar var kazanma olasılığı çok düşük.
      Teen Mom'da ilk çocuğunun babasından ayrıldıktan sonra yaşadığı ilk ilişkide annelerimiz genelde evlenme yolunu seçiyorlar ve genelde evlendikten en geç bir kaç ay sonra yeniden hamile kalıyorlar. Evlendikleri adam senin çocuğuna çocuğum gibi bakacağım demesine rağmen bunu yapıyorlar. Çok ilkel bir düşünce ama bu olay oluyor. Genelde bu evliliğe yakın bizim baba dava açıyor çoğunlukla türk dizisi kıvamında çocuğuma şiddet uyguluyor yeni baba falan filan bir sürü mesnetsiz iddia böyle geçip gidiyor.
     Amerika'da mahkeme bize göre biraz daha hızlı sonuçlanıyor. Irkçılık terse dönmüş durumda siyah annelerin anneleri beyaz damat istemiyor. Bir beyaz siyah bir çocuğa asla bakamaz falan diyorlar(say no toracism) ....


  • Yakın zamanda ayrılan bilen çiftlerin son haftasını veya ayını anlatan reality şov ise genelde uzun mesafa ilişki düsturuyla başlayıp sen yoluna ben yolunayla son buluyor. Büyük aşk yok bn şekerim şu kapitalist ülkede...
  • Genç yaşta evlenmek veya hamile kalmak dünyanın her yerinde problem ve her yerinde iş anneye kalıyor. Bu açıdan biraz moral bozucu ümit kırıcı oluyor bu reality şovlar.
  • Anaerkil toplum yapsı bundan 100-150 yıl sonra baskın olabilir. Hem de çok baskın...
  • Amerikan her şeye rağmen düşük bütçeyle ev kurulabiliyor. 
  • Bakıcı kültürü amerikan varoşlarında da yok. 
  • Hastaneler gerçekten köhne.
  • Restoranlar kalitesiz ve spor salonları eski ancak liselerin kütüphanesi bizim İÜ Merkez kütüphanesiyle yarışır düzeyde (kimse okumayınca). 
  • Lisede ders seçimi yapılıyor ve Onların eğitim sistemi bir çok değişik sınav içeriyor. Ama liseliler genelde spor bursu veya o tür üstün yetenek burslarını kovalıyor bu sınavlar yerine.
  • Sen heyecanlı ergen kardeş. Seks yapamamanın nedenini Akp'nin ülkeyi muhafazakarlaştırmasında arayan kardeş Amerika'da hiç şansın yoktu. Young and Married olmak için bile fazla idealsiz ve düzsün.

4 Temmuz 2014 Cuma

Nba Transfer Pazarı Son Durum

Dirk Nowitzki- DALLAS-3/30
Nowitzki'de Duncan'ın yaptığı anlaşmanın bir benzerini (oldukça benzerini) yaparak muhtemel yıldız transferlere yol açtı. Kontratının son senesi aynı Duncan'da olduğu gibi oyuncu opsiyonlu. Nowitzki geçen yıl eski günlerini hatırlatan bir performansla oynamış ve 50-40-90'a çok yaklaşmıştı.
Marcin Gortat-Washington- 5/60
Gortat geçirdiği iyi sezonların ödülünü 30 yaşında bu kadar iyi bir kontrat yaparak alıyor. Kontratın tümü garanti opsiyon falan yok. Washington 5 yıllık kontrat konusunda oldukça eleştirildi ama Nba tarihini baktığımızda yaşlı uzuna çok para verme bir rutin haline gelmiş durumda.(bkz erick dampier)
Kyrie İrving- Cleveland-5/90
Ayrılmak istiyor, kontrat imzalamayacak Cleveland ile falan derken takımda gördüğü ışık sayesinde kalmayı kabul etti. Bir de Lebron geri dönerse demeyin keyfine!
Patty Mills- Spurs- 3/12
7 ay sahalardan uzak kalacağı haberi gelmesinin ardından vah vah çocuk baya bir paradan oldu yeni Aaron Brooks olacak galiba derken Spurs beklediğimizden de yüksek bir yıllık ücretle yeniden imzaladı. Spurs seneye şampiyonluk adayı olmak hedefinin olmadığını gösteren bir hamle olarak akılda kalabilir ileride!
Jodie Meeks- Detroit-3/19
Lakers'ta Kobe'nin sakatlığının da etkisiyle oldukça etkili bir sezon geçiren Jodie Meeks artık üçlüklerini Pistons için atacak. Bu yıl üçlük atmak dışında başka işler de yapan Meeks'in daha prime yıllarına gelmediği de düşünülürse çok iyi bir transfer olarak düşünülebilir. Bazıları yeni Wes Matthews mu diyor biz de söyleyelim o kadar atletik değil ama neden olmasın.
Chris Kaman- Portland-2/10
Bune be!Kaman'ın ederi artık veteran minimum seviyesine düşmedi mi yahu. Oynadığında hala etkili bir oyuncu ama ne kadar oynayabildiği büyük soru işareti.
Andrei Kirilenko-Nets oyuncu opsiyonu 1/3.3
Beklenen bir gelişmeydi. Bu sene daha az sansasyonel olacak Nets'de daha çok iş yapacağını rahatlıkla düşünebiliriz.
Ben Gordon-Magic- 2/9
Eskinin süper skoreri Ben Gordon son yıllarda neredeyse rotasyon dışı kaldıktan sonra Magic'te ikinci baharını arayacak. Affalo'nun da gidişiyle bir yıl daha tanking yaparken bir iki değişik adam izletelim seyirciye ekolünden bir transfer yada ya tutarsa mantığıyla yaplılmış bir transfer diye gözüküyor. İkinci yılı garanti değil diyorlar bakalım.
Kyle Lowry-Toronto- 4/48
Miami ve Houston'ın da radarında olan Lowry takımında kalmayı tercih etti. 5. yıl için orada burada macera aramaya gerek yok dedi. Bu transfer Lebron'un Miami'den ayrılma ihtimalini de güçlendirmiş durumda. Raptors'da yaptığı transferlerle artık ben de bir şampiyon adayıyım deme istiyor gibi görünüyor. Hadi hayırlısı!
Shaun Livingston-Golden State-3/16
Nets'te çok iyi bir sezon geçiren Livingston bu kontratı sonuna kadar hak ediyor. Şanssız bir oyuncu olarak görülen Livingston bu şanssızlığını son yıllarda kırmış görünüyor. Meşhur diz sakatlığından sonra son 2 yılda pek sakatlanmaması gerçekten sevindirici. Bir ara D-League dahi düşen Livingston'a hadi koçum diyoruz.
Golden State açısından ise Klay Thomson hakikaten ayrılacak galiba sözünü duymamıza yol açıyor. Ancak yine de Curry'nin arkasında bazen yanında böyle sağlam akıllı uzun bir guard olması takımı gerçekten rahatlatacak.

  • Orlando Jammer Nelson'ı serbest bıraktı.
  • Avery Bradley 4/32 bir tazeleme yaptı kontratında.
  • Zach Randolph feda demedi. Opsiyonunu kullandı. 16 milyonumu paşa paşa alırım dedi.
  • Ömer Aşık New orleans Pelicans'a geçti.
  • Tyson Chandler Dallas'a döndü. Calderon da ayrılmasaydı çok güzel olacaktı.

YAZ

Yazlık kavramı artık kültürümüze iyice yerleşti. Bu durum yüzünden bazı insanlar neredeyse iki farklı hayat yaşar hale geldiler. Bazıları bu iki hayatlarını gerçekten çok farklı biçimlerde yaşarlarken bazıları ise olabildiğince birbirine yakın olması konusunda özel çaba sarf etmekteler. Sabit yazlık kavramı ise genelde orta direk tabir ettiğimiz insanlar tarafından 50 yaşına kadar tercih edilmekte. Birde mendirek ne be!

3 Temmuz 2014 Perşembe

Haber ve Fısıltı yada İlgi

Hepimiz artık iyi birer haber okuyucusuyuz. Etrafımızda bir çok haber var. Haber okumayı seviyoruz ve haberlerdeki olaylardan gerçekler diye bahsediyoruz. Garip garip adamların ütopik haber etiği söylemlerini dinliyoruz. Her an son dakika gelişmelerine bakıyoruz. Uzun lafın kısası haberle yatıp haberle kalkıyoruz peki bizi ne bu hale getirdi eskiden de böyle miydik ve haber gerçekten önemli bir şey mi? Bu sorular ışığında haber kavramına bir giriş yapalım.
    Haber kavramı bir çok dilde yeni (new) kökünden gelmektedir. Bu kelimenin (news) ilk kullanıma 14. yüzyılda başladığı söylenebilir. 14. yüzyıldaki feodal ortamda nasıl bir yeni veya haber diyebileceğimiz bir şey çıkar  diye söylediğinizi duyar gibi oluyorum. Bu zamanda haberle amaç insanı haberdar etmek değil etkilmekti. İnsanlara düşüncelerini şekillendirme yöntemi olarak kullanılıyordu yani haberler. Ancak bu feodal dönemden önce de haber kavram olarak olmasada fiilen vardı. Bülten olarak adlandırılan bu nesneler halkı gerçekten katıksız bilgilendirmek amacı taşımaktaydı ve olabildiğince yorumsuzdu. Bu bilgiler tabi ki devlet kaynaklı vergiye zam, hırsıza dayak, isyancıya ölüm ailesine paket program tarzı şeylerdi.  Bu dışarıdan dayatılan şeylerin dışında bir de insanın anlatma aktarma ihtiyacından doğan fısıltı gazetesi mevzu vardı. Bu fısıltı gazetesi denen mefhum insanlığın her döneminde var olmuş ve var olmaya devam edecektir. Bunnla çeşitli efsaneler, önemli olaylar, belli başlı mevzular bahsedilmiştir. Bu fısıltı gazetesi hakkında insanlar fısıltı gazetesine çeki düzen verilirse şimdiki bildiğimiz haber ortaya çıkar deniliyor. Mantıken doğru ama haberin yorumsuz ve bayağı yapısının fısıltı gazetesinden kaynaklandığını düşünmek ne kadar doğru olabilir? Bence olamaz. Hatta biraz daha ilerlersek haber fısıltı gazetesinin etksini yok etmek Güç odağı tarafından geliştrilmiş insan yapısına aykırı bir oluşumdur. Neyse bu sadece benim fikrim.
     Haber kavramı merkezi devletlerin etkisini artmasıyla şimdiki şeklini aldı diyebiliriz. İnsanın ilgisinin yakın çevresinden başka yerlere kaymasıyla da açılanabilir bu. Tabi bu ilgi kayması da yine merkezileşme, tek tipleşme ile açıklanabilir.  Artık insanlar aynı şeye ağlayıp aynı şeye üzülüyorlar. Eee bunda ne var ki hepimiz insanız dediğinizi duyar gibi oluyorum. Ancak buradaki sorun bu olayın yine devletin (gücün) çıkarına kolayca hizmet edebilmesi. Ülkemizde hep söylenir; şöyle şöyle şeyler olurken senin düşündüğün şeye bak yada bak haline şükret Somali'de millet aç.... Bunun gibi argümanlar kullanılarak insanın silikleşmesi kötü hayatına kanaat etmesi sağlanır. Bunu haberciler elbetteki bilerek yapmaz ama çark böyle kurulmuştur mutlaka güce hizmet etmelidir haber.
      Peki insanlar niye haber okur. Eski çağlarda buna zorunluydular tamam. Peki ya şimdi. Şimdi ise sadece meraktan. Duyarız televizyonu açta ne olmuş bakalım. Ne olduğu önemlidir. İnsanın o doymak bilmez merakını kullanır. Bunu siyaset haberi veya vali kararnamesiyle mi sağlıyor? Tabii ki hayır. Bilim haberleri, icatlar, magazin,sokaktaki amca ne diyor mevzu, moda denen çiğ eğlence gibi şeylerle sağlıyorlar. Ama sonunda tuhaf bir şekilde akılda kalan o sıkıcı siyasi haberler oluyor. Çünkü bu haberleri anlamak için bir ilgiye gerek yok. Bu ilgiye gerek olmama durumu halkın bu konular etrafında konuşmasını doğuruyor ve bu ilgiye gerek olmayan şeye gereğinden fazla ilgi gösteriliyor. Bilim haberlerini de insanların dikkatle okudukları 7'den 70'e (77 miydi) herkesin okuduğu şeyler ama kullanılan kelimeler ve bilimin doğasından gelen süreç sıkıcılığı yüzünden gereken ikincil ilgiyi (aralarında konuşma) gerçekleştiremiyor. Uzun lafın kısası insan toplum içinden dışlanmamak için de haberle haşır neşir olur ve genelde siyasi içerikli haberi konuşur. İkincil ilgi haberin okunmasının temel nedenidir. Bu ikincil ilgi yüzünden insanlar hep çok satanları okur (Best Seller).
     Eskiden insanların ikincil ilgiyi düşünmesine gerek yoktu. Bu kavram o zamanlar işlemiyordu. İnsanlar gündelik rutinlerine o kadar bağlılardıki sadece bunları konuşuyorlardı. Bir tek o zaman garip kültür uyuşmazluğı boşanmaları yaşanmıyordu. Toplumsal sınıflar kesin bir şekilde ayrıydı ve ikincil ilgiye ihtiyaç yoktu. Ama haber o zamanlar şimdi olduğundan daha elzemdi.
     Uzun lafın kısası haber şu anda eski manasıyla önemli değil ancak oluşturduğu sosyalleşme ve ikincil ilgi kavramıyla insanın insan gibi yaşamasında hiç olmadığı kadar önemlidir. Zamanın ruhunun haber aracılığyla aktarıldığı da gerçek olabilir ve haberler toplumun normlarını gerçekten belirlerler yada öyle umalım(bkz. kadına şiddet).
    Son olarak insanın dikkatinin azalması da habere altın çağını yaşatan etmenlerden biridir. İnsanlar artık bir deneme okumak yerine sonu başı belli kısa fazla yorum gerektirmeyen haberleri okumayı tercih ediyorlar. Deneme kitapları pek satmazken almanak denen ucubelerin satıldığını görüyoruz. Dikkat azalması bizim anlayış ufkumuzu daraltıyor evet doğru. Belki bundan yüzyıl sonra o çok sevdiğimiz birey roman dahi okuyamayan (ki roman da bazen haber haber üstüne az aşk şeklinde yazılabiliyor.) her şeyin bölünüp sindirildikten sonra verilmesini isteyen özetçi nesneler olucak ve birey olmaktan oldukça uzaklaşacak. Evet bir karamsar yazımızın daha sonuna geldik. Haberler hakkında yazdığım başka bir yazı ise:
http://cepli.blogspot.com.tr/2014/03/cakma-bulgar-zorlama-italyan-bilim-adam_16.html

2 Temmuz 2014 Çarşamba

Dünya Kupası Notlar


  • Ah be İlker Casillas yaktın hayallerimizi. İlker diye atlardık küçükken her topa şimdi ne yapalım. O çirkin ayı Neuer diye mi atlayalım.
  • Robben hakkında söylediklerimi bilen bilir. Saf yetenek olarak Messi ve Ronaldo'dan üstündür. Hızlı patlayıcı ve serttir. Bu sene dünyanın en iyi oyuncusu da olacaktır herhalde!
  • Sneijder şanslı mı büyük futbolcu mu anlamak güç hatta imkansız. 
  • Ne Kosta Rika nede Çin demek istiyorduk. Kendimizi hem Kosta Rika hem Yunanistan derken bulduk.
  • Fm yıldızı Jan Verthongen'in hali ne olacak yahu!
  • Emenike fenerden ayrılır herhalde...
  • Ömer Üründül döndü yahu daha ne isteyelim!
  • Amerika'da Donovan yok yahu ne oluyor?
  • Fred ve Jo(rge) dan olsa olsa esnaf olur.
  • Gol çizgisi teknonojisi çok Wimbledon
  • Yohan Cabaye çok güzel bir gol atacak demedi demeyin.
  • Fellaini'den hiçbir şey olmaz
  • Favori gene Hollando yahu. 
  • Messi kim be Di Maria varken!
  • İngiltere İngiltere İngi....
  • Muslera'nın ayrılığı kısa sürdü. O süper Muslera performanslarını da izlemedik yahu. Bu arada Gol Burger de kötü yahu ancak yanında verdikleri dünya kupası bardakları çok güzel.
  • İsviçre'nin elenmesine üzüleceğim hiç aklıma gelmezdi.
  • Bosna'nın tur atlayamaması romanlık yahu
  • Kuyt hala dünya kupası oynuyor be helal. Ne Manchester United mı alacakmış...
İlkerim antipatik oldu
Ah Ramoslar, Fabregaslar
siz ne olacaksınız bu adam antipatik olursa!


Not: Biliyoruz be İker Casillas