28 Ocak 2015 Çarşamba

Notlarrrr------ Verilen Aralar


  • Ayna her ne kadar bazılarına göre kötü yola düşmüş gözüksede benim hala dinlemem... Gerçekten tuhaf. Neyse gidip bir "Bütün Kahramanlarım Fos Çıktı" şiirini okuyayım.
  • Whatapp durumlarını Twitter gibi kullandığımı söyleyenler ben Twitter'da başkasının sözlerini asla yazmam dikkat!
  • Podcast cephesinde Açık Radyo'da yeni programlar gözükmeye başladı. Korsan Yayın isimli programda bu senenin yıldızı olmaya aday.
  • Nba Günlükleri isimli kanalın podcastleriyle imtihan ediliyorum galiba. Adamlar gerçekten ergen! Hatırlatın bir ara Nba Podcasti işine gireyim.
  • Sosyoloji ve Bilgisayar Mühendisli bölümlerinde aldığım bütün dersleri vermem beni gerçekten tuhaf duyguları soktu. Özgüven mi yok onun için başka düzlemler gerek.
  • Kodlab Yayınevi iyi hoş ama sürekli aynı kitabı okuyormuş hissi beni sıkıyor. Hepimiz için böyle olması daha iyi ama ne yapayım ben böyleyim işte.
  • Tavuk haşlamanın da inceliği olur muymuş arkadaş! Olurmuş.
  • Yanlışlıkla Aile ve Sosyal politikalar bakanlığına danışman olarak falan atanırsam atın beni denizlere.
  • Orhan Pamuk görmeyeli okunabilir romanlar yazmaya başlamış. Yal yaktın bizi Beyaz Kale ve Benim Adım Kırmızı ile.
  • Bu sene geçen yıl olduğu gibi 70 küsür yazı yazamayacağım belli oldu neyse fazla zaman almayacak daha tuhaf fikirlerle burada olacağım efendim merak etmeyin ve notlarımı okuyun.
  • Yalnız bilişim alanında çok güzel kitaplar ve yayınevleri varmış. Takipte kalın efendim!
  • Hassan Whiteside'ın Joel Embid'den ne eksiği varmış da draft edilmemiş gerçekten bilmek istiyorum.
  • Serdar Kesimal hala futbol oynuyormuş. Üstelik Fenerbahçe'de ne garip.
  • Taraece Kinsey'i gönderen yöneticiler hemen emekli olun.
  • Marko Tomas basketbolu iki yıl önce bırakmış. Nerede bu devlet!
  • Siyasi bir toplum olduğumuzu düşünmeye başladım. 3 ay önce Türkçe yetersiz İngilizce'de Türkçe'nin 10 katı kelime var diyen insanlar Cumhurbaşkanı'nın malum açıklamasından sonra bir anda Türkçe sevdalısı Türkçe'nin güzelliklerini anlatan insanlara dönüştüler. Fikirlerinizi bu şekilde değiştirirseniz sizden hiç bir şey olmaz. Yok olur benim gibilerden bir şey olmaz zaten. Neyse bunu unutun yok yada unutmayın ya da... 
  • Herkesin Oynatma listesi yabancı(!) şarkı ile dolu bende hala Aynalar falan. Toplumdan kopuk olduğum kesin ama bunun nedenini bilmiyor olmam daha da garip.
  • Yıllar sonra bir kız bana gerizekalı gözüyle bakıyor. Özlemişim bu hissi.Neyse bana FK zamanlarından şeyler anlattırmayın zamanım yok. 
  • Okuduğum üniversite dolayısıyla Pdf okumaya iyice alıştım. Bir de gözlerim sulanmasa olacak bu iş. Neyse Anıl kardeş sen yine yazdır Pdf'leri.
  • Booktype uygulaması ile kitap yazasım var ama henüz e-kitap pazarımız gerçekten berbat. Bekleyin kardeşlerim geliyorum e-kitaplar üç dört yıla hak ettikleri yere gelecekler.
  • Uzun zaman yazmadıktan sonra bir şeyler yazmak çok zormuş. Neyse bir yerden başlamak gerekliydi.
  •  Nba'de şaka maka top sektirebilen(!) Türk kalmadı. 
  • Hayatım ortalama hesaplamakla geçti be arkadaş. 6. sınıftan beri bu işlerle  uğraşıyorum. Lanet olsun yarışmacı kişiliğim.
  • O kadar uğraştığın bir şeye çıkıp bir insanın olmamış demesi insanı gerçekten çıldırtıyor. Üstelik bunun genele mail atıp belirtilmesi.... 
  • Yazı yazmak kolaydır ama devamlılık ister. En son Lisede komposizyon yazmış insanların yazarız kolay usta deyişleri beni sadece tedirgin ediyor. 
  • Bu sene düzenli olarak takip ettiğim diziler; Alın Yazım ve Beni Böyle Sev. Evet 40 yaşındayım!
  • En az 500 kelime mottolu blog yazmak gerçekten zormuş ama galiba yine başardım. 
  • Whatsapp olmasa dereceye girerdim diyen bir arkadaşım var. Hep bir bahaneniz var be kardeşim.
  • Dünyada bahane üretmeyen tek insan olmak istiyorum.
  • Nuri Pakdil ne der: "İyi yazar olmak isteyenler mutlaka en az bir yabancı dil öğrensinler." Gerçekten geçen yılki patlamamın nedeni belki de sosyoloji değil de ingilizce hazırlıktı. Yada belkide...
  • Yedi Güzel Adam dizisi izlenilebilir bir halde değil gerçekten çok siyasi boş ve tektipleştirilmiş bir halde. Bir daha izlemeyi düşünmüyorum.
  • Eskiden alkışı sevmezlerdi şimdi alkış insanı olmuşlar anlayan anladı. Tamam kimse anlamadı ama ben anladım tamam mı!
  • Melekler Korusun'da Esin'e neden "Buzlar Kraliçesi" diyorlardı hala anlayamadım.
  • Hayaller Football Manager hayatlar Asal sayı bulma. Karakış ne acı geldi.
  • Güçlü görünmek isterken kaba oluyorum diye fazla yumuşak oldum bu sefer de yapmacık oldum iyi mi! 
  • Bu günlük bu kadar yeter bir Ayna şarkısıyla bitirelim yine. Bu şarkının orjinalinin adını bilen yorum yazarsa sevinirim.     https://www.youtube.com/watch?v=1w2l05AgfuM

13 Aralık 2014 Cumartesi

Football Manager and Life

As you know, I have played  Football Manager for 10 years. Some people playing 2005 game 3 years a row, but I don't do this. This people don't understand spirit of game. This game give me a lots of good thing. Some of them is in this blog. But now I talk about How Fm change my life. I want to write a writing about Fm but I can't overcome this. Now start this:
      One day my uncle have one game cd. My uncle have played CM so many years. I watch him and very impressed this game. He says, I found Kaka, first. He always play İtalian League. I know Fm is a italian game. Yes I am very very young (What is young; say little,men!). My first perception of Fm is very huge player database. This database is 70 times more than Fifa's database. Before Fm I think computer game is limited and uncomplex , because of this I contemp computer games. Wired League's no name players become a star and sell them so many million euros. This game complexity is too many. This game's name is Football Manager 2005. I love this game (No that's not Nba writing.). But I still contempory this is huge randomism, I said. But my huge randomism theory is failed by one old computer. I only selected Turkish League. And later five years after start this career Barcelona buy so many Turkish Players. I think this a game's mistake but later I understand this things reason. Spanish player is very few. Team want live and only have one solution ,Turkish player.  Barcelona adaptade this and buy young player. Barcelona have brain. İf only turkish people play football this thing will happen.
      Naturally, I'm bored 2005 code name game. Yes, have smart things but progress is too easy.  if add  3 or 4 good player you accomplished Champions Leagues Final. if your team is small team don't won champions league title. This is a wired bug (what a bug this is mistake man!). I said Turkish hostality is everywhere.But now I know this is silly if else situation.  And later I play Cm5. This games match motor is very very very bad. Goolkeepers are transperant. This game is disgusting. But in the end better team is won everytime. I understand this. Match motor is not main situation. Main situation is backround and backround is code. I don't know code this time but now I know this is a chance. But I want see  match motor based game. This game is Fifa Manager. Match motor is everything in Fifa manager but player database is very small. Players are very simple fast or slow. İf have so many fast players wll won every game. Tacticks are not important. And later I know computers important thing is backround (code). Curiosity is  have very much. What is God do? Have brain a people!
     This little cheating's time is also little. I comeback my old love Fm 2006. And this time game is not simple. Progress is hard and player are not as effective as 2005 version. Come champions League Final route is very hard. This time excitement is dead. Game is realistic and hard this progress finish 2007's game. 2007 is best fm for all decade. I thing become harder is from can't won final thing. This thing is applicate all game and this is hard thing.
       Later year game add some non pitch thing (example effective and hard media conversetion). Game is know quick. Quickness is because of tactical variotins and this is very unrealistic but new generetion is loves this. I thing 3d match motor is not important but is necesseary because of zeitgest. Fm have potential of real life simulation. Sims is  look plastic near Fm. New game come every year. Every man says I play Fm and this lie. %5  man play fm at least 1 hour every day. But every man knows Football Manager brand. Game is develop but route is where neither people know.
       When I started Computer Engineers. I hear "algorithm" word.  I know this word because of Fm. Fm is everywhere in Computer Engineer Classes. Unstoppable and timed for include if is in my heart. And I remember my decision. I will be football manager creator. Yes I said this. Maybe chance maybe my brains game I still in this route. I am old school Fm player and this is my childhood dream. Fm is coding for Java I know now. Say me good luck. Keyboard and books are wait you!

12 Aralık 2014 Cuma

Football Manager ve Hayat

Bildiğiniz gibi yaklaşık 10 yıldır Football Manager oynamaktayım. Bazıları gibi 2005 oyununu 3 yıl oynayan işin ruhunu anlamayan insanlardan olmadığımı herkes bilir. Bu oyunun bana çok ciddi katkıları olmuştur bunlardan bazılarını zaten biliyorsunuz. Ama bu sefer benim hayatımı nasıl değiştirdiğinden bahsetmek istiyorum. Bu yazıyı yıllar öncede yazabileceğimi zannediyordum ama yanılmışım (Daha doğrusu hep bir Manager yazısı yazayım deyip yıllardır yazamamın nedenini tembellik zannediyordum. Meğer gerçek daha başkaymış). Şimdi dilim döndüğünce bu mevzuyu anlatmaya çalışacağım.
       Bir gün dayım elinde bir oyun poşetiyle geldi. Yıllardır dayımın saatlerce oynadığı Cm denen oyunu merak ediyordum. Niyeyse bende sadece İtalya ligi içeren bir İtalyan oyunu olduğu izlenimini bırakmıştı (Milan'ın zararları). İlk bakışta gözüme çarpan futbolcu sayısının fazlalığıydı. Oynadığım diğer oyunlardaki kısıtlılık ve basitlik bilgisayarı küçümsememe yol açmıştı. Bu oyundaki doluluk ise insanı afallatıyordu. Garip garip liglerden saçma sapan oyuncular alıp uçuk fiyatlara satabiliyordunuz.Football Manager 2005 isimli bu oyunla gerçekten sıkı bir bağ kurmuştum. Küçümseyici tavrım ise sürüyordu. Rastgele oyuncu alıyorlar çok takım olduğu için rastgele olduğunu anlayamıyoruz diyordum. Böyle bir durum olmadığını ise kötü bir bilgisayarda sadece Türkiye Ligini seçerek oynadığım bir kariyerde anladım. Oyunda Barcelona sürekli genç türk futbolcular alıyordu. Ben düşünürken Allah Allah oyunun hatası işte derken türk oyunculardan başka fazla oyuncu kalmadığını gördüm Barcelona'da buna uyum sağlayıp oyuncu depolamaya başlamış. Takımlar kendini yaşatma dürtüsü olarak söyleyebileceğimiz bu olay gerçekçilikten uzak gibi görünse bize sadece türklerin futbolcu olduğu bir dünya simülasyonu gösterdiği de gerçek.
      Doğası gereği bir süre sonra 2005 kod adlı oyundan sıkıldım. Evet böyle güzel zekice şeyler vardı ama ilerlemek gerçekten çok kolaydı. Bir kaç iyi oyuncu takviyesiyle şampiyonlar ligi finali oynayabiliyordunuz (Burada dikkat şampiyonlar ligini takımınız belli başlı takımlardan değilse kazanamıyordunuz. Ne olursa olsun Finalde kaybediyordunuz.). Oyundaki garip bir hataydı. O zamanlar Türk düşmanlığı olarak yorumladığım bu hareket şimdi berbat bir if,else yapısı olduğunu öğrenmek gerçekten tuhaf oldu. Artık konunun nereye gittiğini anladığınızı düşünüyorum. O an belki neden sorusu nedeniyle nasıl sorusunu sorabilseydim şu an farklı yerlerde olurdum ancak şu anda durduğum yerin nedeni de nasıl olduğu merakının içime işlemesindendir. Bu durum başıma dert olmuşken bir de CM5 denen oyunda bunu deneyeyim dedim. Demosunu indirdim ve rezil maç motorunu görmemle tiksinmem bir oldu. Ancak maç motoru her ne kadar kendi kalelerine atılan goller ve orta sahadan serbest vuruş golleri olsada bir şekilde güçlü olan taraf kazanıyordu. Orada asıl olanın maç görüntüleri değil içeride dönen çeşitli (o zamanki aklımla) veriler olduğunu anladım.  Şu an anlıyorumki maç iç dinamikte eşzamanlı olarak oynanıyor ve maç motoru da belirli aralıklarla buradan aldığı bilgiler doğrultusunda ekrana maçtan önemli anları veriyordu. 90 dakikalık maç vardı ve evet iyi çalışıyordu (herhalde) hesap edecek çok zaman ve değişebilecek çok az parametre vardı. Motorun araç olduğunu görmem beni bu sefer Fifa Manager diye bir oyuna yöneltti. FM veya CM kadar doyurucu bir içeriği yoktu ve oyun, oyun motoru temelliydi. Motor ne derse o oluyordu. Zaten oyuncular arasında ciddi farklar da yoktu. Hızlı ve yavaş oyuncular farklıydı o kadar. Ne kadar oyuncu alsanızda taktik de yapsanız oyun motorunun istediği kazanıyordu. O zaman bilgisayardaki doğrunun görmediğimiz şeyler yüzünden olduğunu anladım. Gerçekten merak vardı. Kutsal kitap dedikleri bu olsa gerekti. Her takıma zeka kazandırmak neydi ki zaten.
        Bu kısa aldatmalardan sonra  FM 2006'ya döndüm. Bu sefer oyunun zorlaştığını ve artık o kadar kolay final oynayamadığımı gördüm. Oyun bir önceki oyunda yarattığı heyecandan vazgeçip güç dengesi olayını şampiyonlar liginin her safasına koymuştu. Tümden vazgeçmedikleri ne malum diyorsanız bazı maçların kader gibi ne taktik yaparsanız yapın kaybedilmesi veya dört gol atıp maç kazanamamak gibi olaylar vardı. Bütün ısrarlara rağmen ben bu zorlaşmanın şampiyonlar ligi finali kazanamama olayıyla bağlantılı olduğunu düşünüyordum. Şu an aynı olay oyunda halen daha olmakta ancak biz eski oyuncular artık belli bir ezberden geldiğimiz için bunu sorgulamıyoruz.
      Geriye kalan yıllarda oyuna saha harici şeyler ve daha çok taktik yapıp doğrudan maça etkilemesini görmek gibi şeylerle uğraştılar. 3D maç motoru gibi gereksiz işlerle uğraştılar. Oyunun çok satması için buna muhtaçtılar veya buradan bir hayat simülasyonu yapmak gibi planları vardı ama tabi ki evdeki hesap çarşıya uymadı. Oyun her yıl çıkıyor. Her 100 erkek sabahtan beri oynuyorum diyor ve bunlardan sadece 5'i oynuyor. Böyle bir durumda olan oyun tabi ki gelişmeye devam ediyor ama yönsüz ve ezbere olan bu ilerleyiş hiç bir yere gitmiyor.
        Bilgisayar Mühendisliğe bölümünden ilk başladığım zaman sıklıkla duymaya başladığım Algoritma kelimesi bana bir yerden tanıdık geliyordu. Gördüğüm şeyler bana giderek FM'yi anımsatmaya başladı. Sürekli ve süreli for içinde ifleri maç kaybederken yaşadığımı hissettim ve küçükken verdiğim kararı hatırladım. Ben FM'yi yapan adamlardan olacağım. Evet böyle demiştim. Ve belki şans ile belki bilincimin bana oynadığı bir oyun ile o kararı gerçekleştirme yolundayım. Yılların çileli Fm oyuncusuyum ve bu olay benim çocukluk hayalim. Java ile kodlandığını öğrenmem de iyi oldu. Bana şans dileyin ve mümkünse yardım edin. Haydi kitaplara! Haydi Klavyelere!

25 Kasım 2014 Salı

Bir Feministin Doğuşu

Yağmurlu bir gündü. Çeşitli düşünceler içindeydi Baran Basamayan. O gün açıklanan vizeleri ona gerçek dünyayı göstermişti. Her zamanki gibi Yenibosna Metro'ya otobüsü ile Metrobüs üstgeçidine ulaşmıştı. Arkadaşı yaralı basamak oradaydı. Bu gün ona nankörlük edip selam vermemeyi seçti. Arkadaşı biraz haşin çıktı. Kötü düştü Baran. Bir şey olmadığını düşünüyordu başta hemen okuluna yetişmek için Metrobüs'e yöneldi.
      Şans bu ya daha ilk durakta oturdu. Aklına geçen yıl bir arkadaşının ona sorduğu, evleneceğin kadının senden fazla maaş almasına ne dersin sorusu geldi. Hemen iyi bile olur demişti. Hiç de fena olmayan bir yanıttı ve Baran'dan da bu beklenirdi zaten. Ama toplumsal rolü bu olduğu için söylediğini düşündüğü bu cümle ona şu an ciddi anlamda öz güven eksikliği gibi gelmişti. Bu işin en yüksek noktası sonuçta Özer Çiller'di. Onun gibi güçlü bir adam bir iki sınavı kötü geçti diye düşük profilli bir adam düşüncesi içinde olamazdı.
       Metrobüsten inerken ayağının sürüdüğünü fark etti. Ağrı da vardı. Biraz daha yakından baktığında şiştiğini gördü. Üniversite'nin Medikosuna kadar tek başına yürüdü. Bir şey demelerini beklerken kendini ambulansta buldu. Orada insanların güç seviyelerini düşündü. Gelenlerin çoğu erkekti. Ağır işlerde çalıştıkları için normal diye düşündü. Amerika değildik ki ana yana yerleşmesinin gücünü görüp,iş kazası geçirmiş kadınları görelim. Hastane de beklerken yanına gelen arkadaşlarının ataerkilliği onu bu düşüncelerden biraz arındırmıştı. Oradan Medical Park'a geçip alçıyı yedikten sonra aklına hemen Stephen Curry geldi. Curry de yaklaşık olarak aynı yeri burkarak başlamıştı çileli yıllarına. Neredeyse her maç bileğini burktuğu zamanları hatırlıyordu. Curry gibi bir burkucu mu olacaktı. Kuvvetli yürüyüşleri, ani dönüşleri,patlayıcılığı ne olacaktı. Curry'nin tam olarak iyileşmesi 2 yıl ve 1 ameliyat sürmüştü. Ona ne olacaktı. Bilmiyordu ruh hali biraz bozuktu.
        Sonra Return videoları ve diğer birtakım güç veren çalışmaları, Nba'in böyle şeyler konuunda hassas olması ile morali biraz düzeldi. Doktor da haftaya yürürsün deyince içi bayağı bir rahatlamıştı. Yapması gereken tek şey finallere iyi çalışıp oyunda kalmaktı artık.
         Alçıyı çıkartalım dediğinde doktor havalara uçmuştu artık. Takır takır yürüyecekti artık. Baktı ki durum öyle değil. Güç gitmiş sol bacağından. 20 yılda yaptığı her şey adeta sıfıtlanmış. Kas hafızası diye bir şey hatırlamaya çalıştı ama hatırlayamadı. Yine de artık okula gitmeliydi. Sınıfa oturduğunda her şey iyiydi. Gayet iyi bir şekilde sınıfa ulaşmıştı. Biraz nefes nefese kalmıştı ama başarmıştı. Bir basabilse gerisi gelecekti galiba. Çıkışta da kendinden iyi bir performans beklerken Kaygan zemin etkisi ile (belki de salaklıktan) aynı başarıyı sergileyemedi.  Kendini arkadaşlarının kollarında bulmuştu ve en kötüsü birinci sınıfların en güzel kızı onun bu halini görmüştü. Garip bir şekilde futbolcu metaforu bile kullanmıştı. Bilmiyordu ki bu futbolcu değil basketbolcu sakatlığı. Hem de en belalısından. Garip bir mahcubiyet içinde olan Baran bir de bu sözlerle yıkıldı. Bilinçaltının gücüne de inandığı için sürekli Baran'ı bu şekilde hatırlayacağını biliyordu. Artık taktik değiştirmeliydi. Doğasına ihanet etmeliydi. Kadının üstünlüğünü savunmalıydı ve benimsetmeliydi. Tek şansı buydu. Bu şekilde ilerlemeliydi. Nereden başlayacağını bilmiyordu Wikipedia'ya feminizm yazarak işe başladı. Beklediği gibi değildi. Akımın çoğunluğu kadının 2. sınıf vatandaş olduğuna yönelik görüşlere red ve şiddet karşıtlığı şeklinde ilerliyordu.
          Tam umudunu kesmişken  kadın doğulmaz olunur diye bir şey okudu. Toplumsal cinsiyet, Afrikada'ki kadın egemen toplumlar, Amerikan reality şovlarındaki anne yeri yerleşme;bunlar hep işine yarayacak şeylerdi. Keşke sosyoloji okusaydım diye düşündü ama belki de okumuş kadar olacaktı. Bu bir savaştı ve o kaybetmeye hazır değildi...!




21 Kasım 2014 Cuma

Hepimizin Efsanesi

Derrick Rose adını duymayanınız yoktur. Hani şu Jordan'dan sonra Chicago'nun en büyük umudu kahramanı olan. Lise yıllarından beri az çok haberimizin olduğu lisedeyken üniversite juniorını yenen adam. Onun hayatı sürekli başarılarla geçti zannedebilirsiniz. Aslında o sadece bir konuda başarılıydı.
     Derrrick Rose'un 2008 Nba Draftına gireceği kesinleştiğinde okuduğu üniversiteden çeşitli dedikodular çıktı. NCAA'yi o yıl kasıp kavuran Rose ayn şeyi üniversite notlarında başaramamıştı. Arkadaşları okul ortalamasının Nba draftına girmeye yetmeyeceğini söylüyordı. Gerçekten de Rose algebradan (cebir) aa almasa yeterli ortalamayı sağlamıyordu. Sınavının ilk açklandığnda cc olduğunu söyleyenler oldu. Belki de doğruydu ama bir şey kesindi Rose ders konusunda başarılı değildi. Hayatında basketbol olmasa bu üniversiteye adım bile atamayacaktı. Ama yetenekleri ve atletizmi ona mükemmel bir hayat sunacaktı. Allen İverson ile karşılaştırıldığı Mock-Draftlar ona yaradı ve Kaptan Kirk ve Luol Deng'den istediğini alamayan bir Jay Williams faciası yaşayan Jordan'lı günlerini çılgınca özleyen Chicago tarafından birinci sırada seçildi. Gelmek istediği yerdeydi artık onun ait olduğu ligde Nba'de.
       Nba onu pek zorlamamıştı. Beklendiği gibi ROY(yılın çaylağı) ödülünü aldı. Bulls umutluydu. Bu çocuk onlara özledikleri şampiyonluğu getirecek yeteneğe sahipti. Daha ilk sezonunda bunları yapıyorsa gelecek yıllar kimbilir neler yapacaktı. Chicago onun etrafında ciddi bir yapılanmaya gitti. Boston'un muazzam savunmasının mimari Tom Thibodoeu ile anlaştı. Ronny Brewer gibi çok yönlü bir kanat oyuncusu ve Kyle Korver gibi bir kesin şutörle anlaştılar. Rose'un yanına bir yıldız getirme çabaları da vardı ve dönemin en iyi pota altı bitiricisi ribaund canavarı (mister defensive mines) Carlos Boozer ile yüklü bir kontrat yaptılar. Deng ve Noah gibi sağlam parçalar ve Ömer Aşık, Taj Gibson gibi 2  süper yedek ile şampiyonluk için hazırdılar. Bu hamlelerin hepsi Rose'un ikinci yılına yetişmemişti ama 3. yılında hepsi hazırdı.Tek hedef şampionluktu ve Rose mükemmel bir performans sergiliyordu. Chicago taraftarının gözünde efsane diğer Nba taraftarlarının gözünde bir nefret objesine dönüşme aşaması gelmişti. Chicago'da efsaneydi. Tuhaf bir şekilde diğer  takımlar ve taraftarlar da seviyordu Rose'u. Bunda oyunundaki inanılmaz özveri ve harcağı inanılmaz eforun etkisii büyüktü. O yıl oluşan Lebron nefreti olmasa alamayacak olsa da Mvp(En değerli oyuncu ödülünü) aldı. Hak etmediğini kimse söyleyemez ama bir Lebron olmadığı da açıktı. Zaten Lebron onu ve takımını o sezonun sonarına doğru Playoff Konferans finalleride denize  döküyordu. Sevimli Rose'un nefret objesine dönüşmesi bu zaman başlamıştı.
       Ertesi yıl sakatlık problemleriyle boğuştu. Çok ciddi sakatlıklar değildi bunlar ama insanlar Rose'un ilk defa korktuğunu görmüşlerdi. Durduğu yerden Alley--oop tamamlayan Mvp hiç bir şeyden korkmamalıydı. O  yıl neredeyse sezonun yarısını kaçırdı ve bunu tedbir için yaptı. Bu tedbililiği onun artık bir nefret objesi olmasına yol açmaya başlamıştı. O yıl boyunca playofflara hazırlandığını söylemekle geçirdi. Kaderin cilvesi ona Playoff'un ilk maçında hem torn Acl hem Torn Mcl yaşatarak buldu. Nefret objesine dönüşen Rose bir anda herkesin Efsanesi olma gibi şans yakaladı. Bir dahaki yıl Playofflar başlamadan döneceğim dedi. Bu kadar ağır bir sakatlık yaşadıktan sonra aynı şekilde döneceğim dedi. Herkes heyecanlıydı. Sezon başladı ve herkes Rose'u beklemeye başladı. Rose dönmedikçe dönmüyordu. Antreman yapıyordu ama maça çıkmıyordu. Chicago taraftarı bunu hoş görmese de bir şampiyonluk için bir yıl feda edilebilir diyorlardı. Takım da kötü gitmiyordu. O sezon Rose dönmedi. Ertesi yıl bir sürü yaygara ile döndü. Hazırlık maçlarında eski Rose olduğunu söyleyenler vardı.Ama ne yazık ki oyununda bir tedirginlik vardı ve bu takıma kötü yansıyordu. Çok geçmeden sakatlandı ve Bulls onsuz daha iyi oynamaya başladı. Bu seferki sakatlığı diğer dizdeki küçük bir menisküs yırtığıydı. Ameliyat ile kestirip bir aya oynamasını bekliyorlardı ancak Rose bunu yapmadı. Kestirmek yerine menisküsü yerine oturtmayı tercih etti. Bu yüzden bir sezon daha kaçıracağını açıkladı. İnsanlar hayret etmişti. Bu düzenee saygısızlıktı. En hızlı iyileşme olan ameliyatı olup hemen dönmesi gerekiyordu kapitalist düzende bu onu gerçekten efsaneleştrdi. Ama Bulls taraftarı aynı şeyi düşünmüyordu. İki sezondur takımımızı mahvediyorsunuz son 3 sezondur doğru düzgün oynamıyorsun bir de gelmiş beni biraz daha bekle diyorsun olmazz diyorlardı. Borçluydu Rose Chicagoya evet ama onun tek güvencesi vücuduydu. Eğer bir daha basketbol oynayamaz ise bütün yaşamanı bir çöpe atmış olacaktı. Onca çalışma ,onca kaçış hepsi boşa gidecekti. Para sorun değildi artık. Parası vardı sorun büyüktü. Psikolojikti eğer birdaha basketbol oynayamazsa intihar edebileceği konuşuluyordu. Bunu föze alamazdı oda risk alamadı ve bir sezon daha bekletti takımını.
       Bu sezon ise gerçekten döndü. Bulls ona yine güvenmiş ve müthiş bir takım kurmuştu. Şampiyonluk için bu sene hazırlar ve Rose hepimizin efsanesi olmak için Bulls takımına bu sene şampiyonluk vermek zorunda. Yine uçuyor kaçıyor ve arada bir sakatlanıp maç kaçırıyor ama bu sefer korkacağı bir şeyin olmadığının farkına ve savaşmaya hiç olmadığı kadar hazır. Sezon sonu Rose'u hepimizin efsanesi olarak görmek dileklerimle...

17 Kasım 2014 Pazartesi

N0tlarrrrrrrrr(Bireysel)


  • Son yazımla insanları kırmayayım derken hiç kimsenin anlamadığı bir yazı yazmışım! Neyse gelin bir ara anlatayım.
  • Vizelerin iki hafta sürmesi gerçekten çok büyük zaman kaybı.Yaşasın Auzef! Bir günde bütün sınavları yapmak. 
  • Selma Blair ayrıldıktan sonraki Anger Management bölümleri hakikaten çok kötü ya da gerçekten Nolan'laşıyorum.
  • Mimik yapma çabası açısından Nur Yerlitaş'a benzediğimi söyleyen insanlar türedi. Neyse yetenek diyelim.
  • Nba maçını kabul edilebilir bir kalitede izleme için Leagur Pass  almak şartmış. Lanet olsun hdtvler siz olmasaydınız kalite farkı diye bir şey olmayacaktı. D-smart'a da sözcükler hazırladım neyse.
  • Stephen Curry'e laf ederdim. Azıcık bileğini burktu diye kaç maç oynamadı derdim ama bağ şakaya gelmiyormuş. Üzerine basamıyorum şu an ayağımın. Neyse Curry bu yıl bileğini hiç burkmadı!
  • Dünyanın en kibar kabası olabilirm. 
  • Tartışma kültürümüz yok diyorlar ya bazıları hakikaten doğru söylüyorlar. Biraz karşı çıktığında kişisel algılayanlar mı ararsın, nötr kelimeler kullanmak yerine kazanması garantili kelimeleri kullananları mı ararsın...
  • Benim görmek isteyenlere metrobüste randevu verme fikrim vardı ki çarpıldık!
  • 3. şahıslık bir tercih midir yoksa kader mi?
  • Shazili'nin radyo reklamı yenilenmiş. Erhan Güleryüz de kasım ayı sürprizlerle geçecek demiş. Bekleyiş sürüyor.
  • Mikrofonum bozuldu dostlar. 3.5mm veya usb jacklı mikrofon önerilerinize açığım. Kulaklıklı Mikrofon en büyük günah aman ha!
  • Derrick Rose'un return videoları insanı gerçekten gaza getiriyor. Ancak adamın o videolardan sonra bir sezon daha kaçırdığını hatırlamak insanın moralini 0'a yaklaştırıyor. Neyse Shaun Livingston'un sakatlık videosunu izleyeyim.
  • Küçük el dediğimde aklıma Kwame Brown gelmesi gerçekten manyakça. Bir süre Shaqtin Fool izlemeyeyim en iyisi.
  • Hala Beni Böyle Sev izliyorum evet. Bu kadar da sadık izleyiciyimdir. Başrollerden nefret etmeme rağmen izliediğim diziler çok oldu. Bir ara psikoloğa gideyim en iyisi. Sevinç mi Aslı Aydıntaşbaş mı diyorum ve susuyorum.
  • Bu yılki kitap fuarını da kaçırdım. Seneye büyük planlarım var dostlar!
  •  Her türk bir gün polisiye roman yazacak!
  • Yıldız'ın Davutpaşa Kampüsü mü İstanbul Üniversitesi Avcılar kampüsü mü derseniz; Avcılar derim tabiki. Ringle okula mı gidilir be! Hem bizim köpekler daha uysal.
  • Yüksek gerilimin ayrı bir laboratuvarı varmış. Vay arkadaş bu kadar branşlaşma sonucunda galiba herkes vasıfsız olacak bir gün.
  • Twitter'a ısındım garip garip aforizmalar yazmaya başladım. Yine favorisiz ama. Algı gerçekten çok önemli. Bazen ölümsüzlüğü bulsam kimse kullanmaz gibime geliyor.
  • Güç isteyen insanların iş aradığı bir ülkede yaşıyoruz. İşçi olmaktan utanıyoruz. Kendimizi yüksek seviyede görüyoruz. Bizim problemimiz bu.
  • Sen demek istiyorum ama hep isimle hitap ediyorum. Olmaz.
  • Kobe bir daha playoff yapamayacak diyorlar. Ancak bu yaz Kevin Love ve Rajon Rondo gelecek big 3 oluşacak diyenler de var. 
  • Yönetilmekten hoşlanan sanatçı yoktur. Kendimle mi çelişiyorum, hayır. Biraz derin düşünün.
  • Sosyal Psikoloji dersi gerçekten çok eğlenceli.
  • Calculus ve Fizikten deli gibi korkuyorum.
  • Ağlamak isteyip de ağlayamamak en kötüsüymüş. Ayna'dan Kadıköy İskelesini bir dinleyin.
  • Silicon Valley diye dizi varmış hiç söylemiyorsunuz!
  • 40 yaşından sonra psikoloji mi yoksa hukuk mu okuyayım? Gerçekten kararsız kaldım. Yine geldik mi güce.
  • Galaxy s3 telefonum yavaş yavaş beni bırak demeye başladı. İnadına bırakmayacağım.
  •  Türkçe podcastlerde bir hareketlilik başlamış. Bir ara yazacağım. Bir youtube ünlüleri yazısı yazıyordum ama yazarken sürekli hakaret ettiğimden yazmaktan vazgeçtim. Çıkıp Call of Duty oynayıp periyodik olarak küfür etsem her videom en az 10bin izlenir. Youtube gerçekten çöplük!
  • Herkes birbirinin takldini yapıyorsa benim taklidimi kim yapıyor.

9 Kasım 2014 Pazar

Hepimiz Suçluyuz

Bugün de güzel olacaktı. Yani her gün gibi olacaktı. Emindi bundan. Yine okuluna gidecekti işte. Onun hayatını değiştireceğini düşündüğü okuluna gidecekti. Hep böyle söylenmişti. Kolejdi nihayetinde ilk altı yıl gittiği okula hiç benzemiyordu. Girilmeyen bir havuzu bile vardı.Ne istiyordu ki daha.Mutlu olmalıydı bu okul paralıydı. Sınıf arkadaşları onunla pek ilgilenmiyorlardı ama okul ne demekti ki zaten. Zaten utangaçtı. İyi yaptığını zannettiği resim de ondan çok daha iyileri olduğunu görmüştü. Gerçek dünya böyleymiş diye düşündü. 6 yıldır beraber okuyan insanların arasına girmek kim olursa olsun zor olurdu diye düşündü. Kahvaltı etmek için masaya oturdu.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bugün kulüp seçmeleri yapıldı. Burada kendine arkadaş bulabileceğini düşündü. Basit bir düşünce ama etkinliği garantili.Tabi ki evdeki hesap çarşıya uymadı. 24 kişilik sınıfın 15 kişisi tiyatro kulübüne diğer 6 kişi proje kulübüne kalan 2 kişi ise satranç kulübüne gitti. O da yalnız başına Resim kulübüne gitmeyi seçti Tiyatro kulubüne bu utangaçlıkla gidemezdi hem neydi ki zaten bu tiyatro aşkı gerçeklik varken değil mi?
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Türkçe dersinde hoca yorum ödevi vermişti. Son zamanlarda teneffüslerde yazdığı şiirler ve  yorumlar sayesinde çok geliştirmişti kendini. Bu sefer başaracaktı. Yenal diye bir çocuk okudu. Sonra sıra ondaydı.  Oda okudu. Yenal'dan kötü okuyamazdı zaten.  Güzel okumuştu ama Yenal'a gelen tepkinin onda biri bile ona gelmemişti. Birde küstah Yenal'ın aslında hiç bir şey söylemediki demesi onu gerçekten üzmüştü. Burada da başarılı olamamıştı. Yenal haklı mıydı?Belkide...
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Sbs diye bir şey çıktı bir anda. Artık liseye gitmek için için iki sınava girmesi gerekiyordu. Buraya yabancı dil öğrenmeye gelmişti ve karşısına bu sınav çıkmıştı. İyi olmuştu aslında bahanesi hazırdı artık yalnızlığına Sbs. Belki de bu yoldaşlık onu yaklaştırırdı sınıfındakilere. Umut ediyordu. Dershaneye okulun civarında gitmeye karar vermişti. Böylece yanında bir sürü arkadaşı olacaktı. Yazıldı bir dershaneye okuluna 100 adım uzaklıktaydı. Bilmiyordu ki o dershaneye sınıfından sadece bir erkeğin gideceğini üstelik diğer arkadaşları dershanesini pahalı bulup ona garip garip bakmışlardı. Yenal'ın yorumu ise daha değişikti. Oraya burssuz gidilmez bu işte kesin bir iş var demişti. Düşünüyor muydu?
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Sınıf öğretmenleri rehberlik dersi yapalım dedi. Herkesin yeni alışkanlıkları test kitaplarını çıkartmaya yeltenmişti ki öğretmenin gerçekten rehberlik yapacağı anlaşıldı. İlk sözü bazılarını dışlıyor muşsunuz oldu. Birde adını vererek. Üç gruba bölünmüş bir sınıfta kimse kimseyi dışladığını düşünmüyordu. Birde isim vermişti ki hoca akıllara zarardı gerçekten. Gözyaşlarına hakim olamadı. Dert ortağı esmer arkadaşıyla beraber ağladılar. Bu ağlama onları çok iyi arkadaş yapacaktı.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Dert ortağı ile beraber mutlulardı. İyi arkadaş olmuşlardı. O da yeni sayılırdı buralarda. Ondan bir yıl fazlası vardı ama hile ile en iyi sınıfta olduğu konuşuluyordu. Gerçekten de birbirlerine benziyorlardı. Kimse güzelsin dememişti ikisine de mesela yada babaları eve hep geç geliyordu. Mutluydular. Biraz azdılar ama buna da şükürdü.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Almanca öğretmenlerinden gerçekten çok etkileniyordu. Çok güçlü bir kadındı. Herkes ondan korkuyordu. Gelecek artık Kabataş yontmataşta değil gelecek yabancı özel okullarda cümlesini her fırsatta kullanıyor ve her seferinde farklı argümanlarla destekliyordu. Yabancı özel okula gitmesi gerektiğini düşünmeye başlamıştı. Kabataş kötü müydü? Hayır ama işte Kabataş sonuçta. Gelecek oradaydı gelecek onundu buradaki yalnızlığına gelecek denen o şey yüzünden katlanıyordu zaten. Hangisini seçebilirim diye şimdiden araştırmaya ve her zamankinden daha fazla çalışmaya başladı.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Şiirler yazıyordu ya bu sefer birine yazmıştı şiiri ilk defa birine bir şey yazmıştı. Onu yazdığı kişiye okutmaya karar verdi ama işler hiç öyle yürümedi. O gün yazdığı insan şiir hakkında atıp tutarken duydu ve şiirine herzamaki gibi kendine saklamaya karar verdi.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Okulun son günü gelmişti. Serbest kıyafetler ve diğer şeylerin günüydü işte. Sınav öncesi son eğlence olarak düşünüyorlardı bunu. Hiç de fena bir fikir değildi. Giyinip gitti. Arkadaşı yoktu gelmemişti bu sefer bir çocuk yastık getirmişti. Ona uzun uzun sarıldı. Neden sarıldığını bilmiyordu çünkü son gün olduğu için midir nedir insanlarla çok iyi iletişim kuruyordu. Umut dolu bir gün geçirdi ve sonunda rahatlamıştı.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Yeni eğitim yılına başlarken hayatı hiç fena değildi. Esmer arkadaşı bir alt sınıfa düşmüş ve yeni yeni arkadaşlar edinmişlerdi bu sayede. Sınıfta da artık en yeni isim değildi. Üstelik belli bir yaşanmışlıkları olduğu için iyi geçiniyorlardı. Kutuplaşma yok olmuştu.Bir kaç küçük sağlık sorunu yaşamıştı ama fena değildi. Konuşkan bir insan olmuş ve diş tellerini çıkarmıştı. Bunca şeye rağmen erkekler yönünden şansı açılmamıştı. Birilerini seviyordu ama utangaçlıktan da değil normlar böyleydi. İlk adımı hep erkek atardı. Bir de şu sürpriz yabancı okullar sınavı çıkmasa güzel olacaktı. Daha iyiydi ya bir çok kişi aman uğraşamam diye o sınavı boş verecekti. Özel yabancı okula bir de burslu gidecekti.Yani mutluydu.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Hayalindeki gibi özel yabancı okuldaydı artık. İlk günler sıkıcı iyiydi ama şu bayram tatili ve domuz gribi yüzünden pek kaynaşamamışlardı birbirleriyle. Bir de onun ufak tefek sorunlar nedeniyle yaptığı devamsızlıklar yüzünden anıları canlanmaya başlamıştı. Okul da zordu yani. Sene sonunda belli bir seviyedeydi ama bu hayal ettiklerinin yarısı bile değildi hem yatılı kısmı olan okul zordur bilirsiniz.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Yazın evinin önünden her gün geçen Serkan diye birinin kullandığı bir otobüsün altında kalarak öldü. Hiç doya doya gülmeden,bir erkeği öpmeden gitti buralardan. Şiirlerini kimse okumamıştı. Psikologlar ailesine şiirleri atmasını söyleyecekti zaten yakın zamanda. İzi kalmamıştı dünya'da bir kaç fotoğraf  haricinde ve son gelmişti geleceğe umutla bakarken geleceği ondan korkmuştu. Bitmişti HAYAT Bir tiyatro kadar sessiz!