24 Eylül 2014 Çarşamba

Neden Sosyoloji Okuyorum

Bunu bir yazı serisi haline dönüştürmeyi planlıyorum. Amacım sizin neyi neden yaptığınız konusunda düşünmeye başlamanız. Bunu bu kadar büyük ölçekli (makro mu deseydim...) düşünmek zorunluluğu da yok. Hayatta en çok atladığımız şey neden sorusu? Bu durumun bizi mutsuz yaptığını söyleyenler var, ama bence asıl düşünürsek mutsuz oluruz. Sürekli Ayna şarkısı dinleyen bir insanın böyle nedenli ahkamlarını görünce samimiyetsiz bulacaksınız belki. Aslında bunu da düşünmemiş olacaksınız. Kendi kendine gelin güvey olmaktan ölmekmiş yazarlık onu şu an anladım. Aşkın nedensizliği üzerine şarkılar yazıyor gibi görünebilir ancak sadece bir şarkıda tılsımın nedir bilemedin diyor... Neyse baya saçma oldu. Evet ikiyüzlüyüm!
     Bu sefer nispeten yakın bir tarihten bahsedeceğiz. Lise yıllarımdan. Lisenin de üçüncü sınıfından. Felsefe dersinden. Yıllardır izci kadın olarak bildiğim öğretmenin felsefe dersi veriyor olmasından dolayı başlayan şaşkınlığımı insanların belirsiz konular hakkında bu kadar çok konuşabildiğini görmemle katlanmıştı. Yıllarca sözelci çocuk olarak yaşamımı sürdürdükten sonra felsefe denen şeyi bu kadar anlamamam gerçekten beni üzmüş ve kendimi yıllar sonra ilk defa sen matematikçi adamsın demiştim. Artık belli şeyleri kabullenmeye başlamış ve kendimi biraz da gerizekalı görmeye başlamıştım. Tabi ki hayat benim kabullerimle yürümüyorum.
     Aslında kabullenmemin artık kesin olduğunu zannettiğim bir gündü. 3 ders zorunlu performans ödevimi yapmış ve yine rezalet bir performans sergilemiştim. Estetik hakkında rezalet bir sunum yapıp çoğu şeyi anlatamayıp ve daha az şeyi anlamayıp bitirmiştim. Çok da düşük olmayan notumu almış ve yılın geri kalanını derste vakit öldürüp sınavda ne çıkacak hocam diye ümitsiz sorular sormak üzere kendimi hazırlamıştım. Böyle güzel güzel giderken Öğretmenim gelip hiç konuşmayanlar var onlara bu konuda söz vermek istiyorum dedi. Bir kaç devamlı konuşmacı konuşmasını yaptıktan sonra konuşmayan insanlara sıra geldi. Konuşmayanlar utangaçlıktan konuşmuyordu tabi. Ben hariç. Kalkıp genele uyan itirazsız konuşmalar yaptılar. Sıra bana gelmişti. Ben bir şeyler gevelemeye çalıştım. Normalde zaten herkes temel anlamda aynı şeyi söylemişti. Cümleler süslü olunca farklı gibi anlaşılıyordu ama benim gibi düz sayısalcı adam bunu anlamıyordu. Orada ben (ne üstüme vazifeyse) herkes aynı şeyi söyledi dedim. Benim bir daha tekrar etmeme gerek yok. O zaman sen farklı bir şey söyle deyince ise yanıtım bu kadar insandan daha akıllı olamam oldu (Kinaye falan yapmıyordum.). O zaman sen de söyle o aynı şeyleri deyince ise söylemeye çalıştım ve söyleyemedim. Gerçekten ağzımdan çıkmadı. Başıma çok sık olmasada arada bir gelen bu durumu kanıksamış bir zafer gülüşü beklerken öğretmenin ben sosyoloji okudum insanları iyi gözlemlerim seni de sene başından beri gözlemliyorum ve seni sözel konulara ilgisiz buluyorum dedi. Bir sosyoloğun bu kadar sığ düşünmesi ve bunu söyleyen insanın az önce bana farklı ol demesi çelişkisi içerisindeyken biraz küstahça davrandığımı düşünüp sustum. Zafer kazanmış hocanın ise susmaya niyeti yoktu. Bana bir şeyler yazmaya çalış dedi. Kendine sosyolog diyen bir kadının bir insan hakkında bu kadar yanlış düşünmesi beni sinirlendirdi ama yıllardır yazma eylemini gerçekleştiren bana sen hiç yazmamışsındır demesi beni çıldırttı.
   Nerede hata yapıyorum diye düşünürken şu felsefe hakkında bir şeyler okuyayım dedim. Sophie'nin Dünyası kitabını aldım ve okumaya başladım. Okuyordum ve sıkılıyordum. Kafamı gerçekten vermediğimde okuduğumu hatırlamadığım bu kitap hakkında okuyan bir arkadaşımın da 3 günde bitirdim demesi ile kitabı fırlatıp attım. Hissettiğim tek duygu acizlikti. Biraz ağladım ve o dünyada olmayacağımı düşündüm. Hayal kuran düşünen insanlar arasında. Ot gibi bir yaşam süreceğimi kabul etmiştim. Aslında kabul etmemişim. O yollardan geçmek istemişim. Bana yaz diye öneride bulunan hocadan iyi olduğumu onun yolundan giderek göstermeyi düşünmüşüm. O günlerde yaşadığım çaresizlik yüzünden yazmak konusunda da hevesim kırıldı ve iğrenç haberimsi yazılar yazdım. Bir dönemde hiç yazmadım ama savaşan bir tarafım varmış ki beni sosyoloji okumaya itti ve kalemimi yeniden elime almamı sağladı. Hala insanların tartışırlarken aynı şeyleri söylediğini düşünüyorum ve bunu bir takım yazılarda (ZİYAA) anlatmaya çalıştım. Belki de bunun hakkında bir kitap yazıp sosyolog öğretmenime okutacağım. Belki de onu yazabilmek için okuyorum.
     Yazarken asıl amacımın yazmaya dönmek olduğunu anladım. Uzun lafın kısası yeniden yazabilmek için sosyoloji okumaya başlamışım. Özgüvenimi geri kazanmam için bilinçaltımın bana oynadığı bir ilizyonmuş sosyoloji okumam yani. Yoksa bu kadar kabullenmişlikle işletme okumam kaçınılmaz olurdu!

Not:Biliyorum kalite yerlerde ama yapacak bir şey yok!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder